8 Aralık 2014 Pazartesi

Besinlerin Boksitlenmiş Kalıntısı

18 yaşına girince birden bire olgunlaşmıyorsunuz.

Gelmemin tek nedeni wördpiresin 5 dakikadır açılmamış olması. Hatta an itibarıyla 6. Açıkçası açılsaydı gelip de buraya da yazmazdım.

Hayatımın en boktan yılını yaşıyorum. 3. sınıfta öğretmen yanıma bir erkek oturttu diye (ki o da bebenin alasıydı) doğum günümde içten içe ağladığımdan beri açık ara en büyük dış etmen kaynaklı çöküşüm diyebilirim.
Nasıl bir psikolojik alt yapım var bilmiyorum ama buradan bu lağamı kurmama büyük katkılar sağlayan çevreme lanet dolu teşekkürler sunuyorum.

Wörd press açıldı.

Her neyse.

Yakın zamanda ölürsem belki birileri görür diye yazıyorum. Çünkü ölürsem ve siz bunları anlayamazsanız yazık olur.
Hepinizden gerçekten nefret ediyorum. Sizin için önemli değilken önemliymişim gibi davranmaya çalışmanızdan bıktım.
Ben bir sığınak değilim. Dikkat dağıtıcı unsur değilim. Dünyadan kaçmak için beni kullanmayın.
Ben acı çekerken kafası okşanacak bir film karakteri veya köpek değilim. Sadomazoysanız gidin başkalarına bulaşın. İnanın canıma yetti.
You cant fucking unlock my tormented past. Henüz o kadar düşmedim. Kendi başıma gelen boklarla kendim uğraşabiliyorum. Ama bir bok anlıyormuş gibi de davranmayın. Aileniz asla size öyle davranmadı. Bokluğun alemi yok.
Hayatımda tanıyıp da nefret etmediğim bir insan bulabilen kişiye büyük ikramiye.
Herkes benden o kadar tiksiniyor ki ne yapıp da bu kadar tiksinme uyandırıcı bir insan olduğumu anlayamadım. Tamam ideal insan değilim de gayet de idare ederim.
O kadar tipsizsem yüzüme bakmayın. 
Adını bilmediğim insanlar bir bok varmış gibi bana asker arkadaşlarıymışım gibi davranınca ağızlarını duvarla bir etmek istiyorum. KENDİNİZİ TATMİN ETMEK İÇİN BENİ KULLANMAYIN.
İyice şizoid bozması bir ite dönüştüm.
Herkes bok yesin.

22 Kasım 2014 Cumartesi

(In)fluenza

Telefondan girdiğimde blogger bloglarının sonunda hep bir .in takısı oluyor. Neden merak ediyorum (dedi B planı meslek skalasında bilgisayar mühendisliği olan (ama çalışmayan ve böyle giderse B planında çiftlikte öküz taklidi yapmak yer alacak olan) varlık.)
(Bu arada A planım sonsuz yatış yanlış anlamayın)

Gerçi emin değilim ama o blogspot.in şeysini rüyamda da görmüş olabilirim.

Grip oldum. Ölüyorum. Hayatımda içmediğim çayların hepsini son bir haftada içtim. Hala çaylardan nefret ediyorum ama boğazımı jiletle kesilmiş gibi hissettiren kısımlarını yakmaları içgüdüsel bir iyileşme hissi izlenimi veriyor o yüzden şimdilik bitki çaylarına olan nefretimi dile getirmeyeceğim. (Kurduğum cümleyi anlamadım.)

Sümkürürken kulağım tıkandığı için (sanırım iç kulağım tıkandı) dengemi kaybedip duvara tosladım ve yoluma devam ederken yerle 45 derecelik açı yaparak yürümeye çalıştım.

DERSHANEDEN NEFRET EDİYORUM.
OKULDAN NEFRET EDİYORUM.

Optik - Düz aynalar&Gölge konuları adeta mazlumların dostu. Bir bok bilmeseniz bile yeterince gerizekalı değilseniz yapabiliyorsunuz.

Organik kimyayı gavurlar üniversitede görürken biz niye şimdi görüyoruz? Şimdiye kadar zor bir tarafını görmedim o yüzden rahatım ama ne bileyim çok saçma.

İki gün önce burnumun akması dolayısıyla uyuyamadım.
En sevdiğim fanficlerin devamı gelmiyor.
Daha da çalışmazsam Allah çarpacak bence.
Arada bir birileri zeki olduğumu söylüyor ama bence gerizekalıyım. Çünkü zeki olmak fırsatları değerlendirebilmek, beynini çalıştırıp azdan çoğa ulaşmak gibi bir şey sanırım benim gözümde. (İnsanlar sanırım bunu başarı olarak tanımlıyor ama bence eğer bir insan gerçekten zekiyse başarılı da olmalıdır. Yani sanırım, eskiden böyle düşünüyordum en azından. Şu an bilmiyorum.)

Şablonum o kadar malca ki ve ben o kadar üşengecim ki muhtemelen uzun bir süre değiştirmeyeceğim. Zaten değiştirince de bir şeye benzemiyor, sadece zamanımı alıyor çünkü internet çok yavaş.

Adam akıllı bir şey yazamıyorum çünkü beynim sümüklerim tarafından perdelendi. Ve televizyon izlemek hem çok saçma hem de başımı ağrıtıyor.

15 Kasım 2014 Cumartesi

Algıda Sıçıcılık

(Muhtemelen geceleri uykusundan uyanınca telefonundan kendi blogunu okuyup, gülen ve kendini haklı bularak felsefik sularda kayıkla gün batımına yolculuk eden tek mal benim.)

Gekkan Shoujo Nozaki-kun'da 10. bölüme kadar güncel takip etmeyi başardıktan sonra gerisini koyvermemin ardından keskin bir U dönüşü yaparak 11 ve 12. bölümleri sonunda yükledim. Şu an izleyesim gelmiyor ama biraz karıştırdım ve son sahnede tam 'Eeeeüüğğğ shipe bağladılar ablama döktüğüm diller ettiğim inkarlar boşa gitti...' derken öyle bir sonla bitti ki Sakura'yı mantığa geri tokatlamak istedim.
İnsan mal olur tamam, mazoşist de olur da harbiden yani bu kadarı da fazla. (Mangada yarılmaktan önemsemiyor insan bu konuyu ama animede bitirmek için bir şeyler vermeleri gerekiyordu, bana fikrimi sorarsanız ormantiğe bağlamadıkları iyi olmuş ama daha çok kara mizaha sarkan bir şeye dönüşmüş sanki ya da ben sinirden öyle hissettim.)
Ayrıca Nozaki ailesini ve Mayu'yu görebilmek hoştu ama ben Mayu'yu adam gibi bir karakter olarak görmek istiyordum animede. Yani kenarda köşede bir boy gösterip sadece mangayı okuyanların çığlıklarıyla son bulan sahnenin yıldızı olan mob karakter olmasını istemiyordum.


Sakın cansız nesneleri yumruklamayın. Çünkü genelde sert oluyorlar ve olan size oluyor.
(Halıyı yumrukladım ve herkes bunu garip buluyor. Bilmiyorum, hani zaten bir daha canlı olmayan bir şeyi yumruklamayı düşünmüyorum ama insan bir şeyi yumruklayınca normal sayılabilmesi için illa ki duvar ya da ayna mı olması gerekiyor?)

Algıda sıçıcılık konusunda, bugün dershanede YGS sınavına girdik ve ben fizikte Türkçe'nin sınırlarını zorlayıp beleşlikten ölen iki soruyu yanlış yaptım. (Hatta birinde yepyeni bir konu uydurmuşum farketmeden. İnsani bir biçimde yuvarlanması gereken şekilleri hangi frekansla döndürürsem grileşir, buna göre dönme sayısı ne olmalı diye ciddi ciddi düşündüm. Ve hayır soru sadece boyanmış dairelerin döndürülmesinden oluşuyordu.)

Artık "Hala çalışmaya başlayamadım." cümlesini kurmaktan o kadar bıktım ki çalışmam gerektiği konusunda bilinç altıma ağır baskıya giriştim. Çalışmam lazım. Çalışmam lazım.

Hala sistemden nefret ediyorum. Bana sunduklarından nefret ediyorum. Kısmen de olsa (bakış açınızın darlığına göre tamamene kadar değiştirebilirsiniz) şanslı tarafta da olsam insanların beni koydukları demir bir izolasyon kutusunda yaşamaktan sıkıldım. Hayatım boyunca ne yaparsam yapayım durduğum yerde sayacak olmak; boş yere strese girip, boş yere sinirlenip, boş yere üzülecek olmak fikri beni deli ediyor. Öldükten sonra arkama baktığımda hayatımın yarar sağlamak üzerine değil de sadece duvarları tırmalarken etrafa sıçrattığım toz topraktan oluşmasını istemiyorum. Hep kendimi düşünmek istemiyorum. Kendimi deli ediyorum. Hep etrafımdakiler hakkında düşünmek istemiyorum. Beni deli ediyorlar.

Aslına bakılırsa hayatta insanlar biraz daha anonim olsalar bilmiyorum sanki daha kolay olurdu. Karşımdakilerin insan olduğunun bilincine varmak bana zor geliyor. Onların fikirleri, düşünceleri, hayatları ve duyguları benim ilgimi çekmiyor. İlgimi çeken şey sadece onlar üzerindeki etkim. İnsanlarda bir anlık da olsa kendi yansımamı görebilmekten zevk alıyorum.

Ama anlık olarak yaşamak istemiyorum.

Aptal küçük etkileşimler dünyasında sürüklenmek istemiyorum. Ciddi bir iş yapmak istiyorum. Bir kere de olsun ayrıntılara takılmak istemiyorum. Tanıdığım, gördüğüm insanlar şu ana kadar beni hayattan soğutmuşken tarafsızca insanlara yararım dokunsun diyemiyorum.

Benim yardım etmek istediğim insanlar hayalimdeki yüzsüz kuklalar. Acizliklerini kendileri seçmemiş insanlar, şekiller, karartılar.

Benim tanıdığım insanlar ruhlarını ayrıntılara kusmuş insanlar. Elleri, yüzleri, yürüyüşleri, bakışları, duruşları zihnime işlemiş ve benliklerinden kararmış deterjanlı sular sızıyor. Bakıyorlar, yargılıyorlar, yiyorlar ve içiyorlar. Yani gerçekten yaşıyorlar. Çoğu ben onları ne kadar önemsiyorsam beni de o kadar önemsiyor, bir çoğu bana çerçöpmüşüm gibi bakıyor, daha çoğu içinse arkaplan malzemesiyim.

Toplum dendiğinde içim bulanıyor.
Ne kadar çok insan o kadar çok sorun.

Hala insanların hepsi benim gibi olsa sorunlar daha az olurdu diye düşünüyorum.

Yazıyı yazarken o kadar çok dikkatim dağıldı ki artık devam etmek istemiyorum. Ama sadece eğer çalışmazsam ve bu kadar aptalca bir sınavı adam akıllı bir başarıyla geçemezsem olan tek şey egoma olacak.
Bana sorarsanız, hiç bir şey çözülemeyecek kadar zor değildir. Eğer öyle olsalardı var olmazlardı.
Ve ben hakkıyla yapabileceğim bir şeyde tabanda sürünmek istemiyorum. Kendime olan saygı kırıntılarımı da kaybetmek istemiyorum. Ne kadar mantığıma saçma düşse de eğer başarısız olmak beni mutsuz ediyorsa artık başarısız olmak istemiyorum. Çünkü zaten hayatta beni deli eden yeterince unsur var.

18 Ekim 2014 Cumartesi

bir back vocalistin yeeyeyeyeyeleri

Her zamanki gibi neden bahsettiğimi bilmiyorum.

Lütfen buraya "farkettim ki son zamanlarda konuşamamaya başladım" temalı bir paragraf koyun.

Sorumsuzluk ve kayıtsızlık özelliklerimin kombosuyla ortaya çıkmış olan tembelliğimi yenemiyorum. Hayvan gibi ders çalışmam gerek (Daha doğrusu konu çalışmam gerek, sonunda kitap bitirmek gibi bir işlevim olmadığının farkına vardım. Kendimi zorlamak istemiyorum. Tek isteğim adam olmak. Lise konuları o kadar kolaymış ki ağlamak istiyorum ama yine de öğrenmeye üşeniyorum. 1 gün boyunca dua etsem Allahım nolur şu tembelliği al tepemden ölesim geliyor desem geçer mi acaba (elbette aradığınız sonuç bulunamadı) diyorum ama açıkçası dışarıdan kendimi ders çalışmak yerine tembellikten kurtulmak için dua ederken bulsam tokatlardım ama işte kendimle aynı bedendeyim tokat atmak saçma geliyor.)

İnsan iradesinin %99999 unu ele geçirmiş veya otizm gibi şeyler hariç psikolojik bozuklukların genetik olduğuna inanmıyorum. Beyin kimyasına falan tükürürüm. İnsanların %98'i (yüzde doksan sekizi) kendi kendilerine manyak oluyor. Genetiğinizi suçlamayın. Eğer boş yere genetiğinizi suçluyorsanız da o böbreklere ihtiyacınız yok demektir. Gece gece yatağınızın kenarında bir gölge belirirse bilin ki o benim ve böbrekleriniz için geldim. (dediğim gibi onlara ihtiyacınız yok)

"Bak, onu öküz gibi yeme." dememe rağmen wasabiyi kıytırık bir biber sosu gibi yiyen moron ablam için 1 dakikalık saygı duruşu. (Evet telef oldu.)

Haber bültenimize saçlarını kıçlarına kadar uzatmaktan zevk alan hatun kısmısının aslında evrimde geriye giderek kıl topuna dönüştüğünün bilim adamları tarafından kanıtlandığı haberiyle devam ediyoruz.

Bir şemsiye aldım. Şu şeffaf şemsiyeler var ya (beni bunu almaya itenin bir fanfiction olduğu söylentisine aldanmayın kesinlikle yalan), aslında mavi ve şeffafından alacaktım ama tüm Konya'yı (Aslında sadece Zafer'e baktım da Zafer deyince Konya'da yaşamayan hiç kimsenin aklında bir şey oluşmayacak o yüzden susuyorum.) dolaşmama rağmen bir türlü mavisinden bulamadım. Her neyse konu bu değil.
BU LANET ŞEMSİYENİN ÜZERİNE KAÇ HAFTADIR BİR DAMLA YAĞMUR DÜŞMEDİ VE SON 1 HAFTADIR HAYVAN GİBİ YAĞMUR YAĞIYOR BEN DE SABAH 8 DEN AKŞAM 8 E KADAR DIŞARIDAYIM AMA HALA BİR DAMLA (GENELLİKLE 1 MİLİMETRE KÜP VE 3 MİLİMETRE KÜP ARASINDAKİ GÖKTEN DÜŞEN SU TOPLULUĞUNUN BİR ÜYESİ) YAĞMUR GÖRMEDİ SALAK ŞEMSİYE BENCE BU NANE LANETLİ.

Rüyalarımda fantastiğe bir kayış var ama aynı zamanda fanficlerden bir esinti de karışmış (sonunda gece gündüz fanfiction okumanın yan etkisi yandan yandan vurmaya başladı) bu yüzden, tamam bilim kurgu çok güzel bir şey ama spf01 (espief-o-van) isimli asker ablacığımız, lütfen dare amaçlı milleti elleme, ben kitap okumama rağmen aslında senin ne halt y
En sevdiğim karakter pilot abimis olmasına rağmen tek
hatırladığım adamın mavi gözlü ve kumral(ama şu kahverengi
gibi olan kumraldan) olduğu (bu arada spf01 biçi rihannaya
benzemiyordu çizince ayrı bir tipsiz oldu, şimdi
Allah için güzel kızdı rüyamda)
ediğini izliyordum ve kesinlikle yaptığın naneyi desteklemiyorum, güzelim rüyayı çerçöp ettin. (Millete ellemeden önce neredeyse pilot abimiz kadar havalıydın ama o changing room saçmalığını sana hiç yakıştıramadım. Kitap sana yapamazsın diyince illaki dikine gitmene gerek yoktu.)
[Rüyamda Ursula'dan bozma bir evrenler arası bağlantı kurulmuş dünyada patlak veren dünyalar arası savaşımsı bir şey işleniyordu ve bu aslında ablamla okuduğumuz (bir tek kitabı aynı anda okuyorduk bu nasıl bir saçmalık bilmiyorum) bir kitaptı ve okurken aynı zamanda yaşıyormuş gibi izliyorduk (şu kitap okumalı filmler gibi yani arada yan karakter olarak çıkıp kitap okuduğumuzu belli eden kısımlar vardı) ve pilot amcanın karısı tam bir Padme Amidala'ydı. Padme senden nefret ediyorum. Ayrıca spf01'ın adını nasıl telaffuz etmemiz gerektiği üzerine ablamla tartıştık ve ben o sırada kızın adı Sphen ve Sphiggo'yu andırıyor diye içten içe kuduruyordum.]
Onun dışında rüyam çok pis ütopik arka plan kasmıştı bilinçaltımla gurur duydum ama aynı zamanda bezelye beynimden arka planları çizmeyi bırak adam akıllı hatırlamayı bile beceremediği için utanıyorum.


Saygı duruşu arası II

Sims 4 çıkmış ve ben ağlıyorum.

Saygı duruşu arası II'nin sonu

Aslında resim çizebilmeniz gerekirken resim çizmemek nasıl bir duygu bilmiyorsanız bilmemeye devam edin çünkü çok sefil bir duygu. (En son kenma kafası çizip durmaktan (Haikyuu'da saçlarını çizebildiğim tek karakter olduğu için onu çiziyorum. Yoksa Kuroo'yu veya Oikawa'yı falan çizerdim. Nedense Kenma koca seride ısınamadığım tek karakter oldu.) dip boyasız insan çizememeye başladım ve bundan utanç duyuyorum.)

IHIMMMMMmm......
Şimdi neden bahsetmeliyim hiç bir fikrim yok ayrıca sims 4 videoları izlemekten dikkatim çok dağıldı o yüzden güle güle.

5 Eylül 2014 Cuma

Seni şimdi ekliycem bir yıl sonra görüşürüz

Tumblrdaki insanların urlleriyle skype hesaplarının aynı olmasını sağlıklı bulmuyorum çünkü varoluş krizine girmiş skype hesabım listesine insan isteyerek can verirken, tanımadığım insanlarla konuşmayı becerememe (hep kendimden bahsediyorum???) ve bir de bunun üzerine ingilizce sürünme işkencesini kendime çektirmek istemiyorum.
Ve evet. Gözlerinizi açmanın vakti geldi. Ne kadar derimin altında gizli gizli saklasam da ve normal hayatta insan içine karışmak zorunda bırakıldığımda (okul ve okulumsu ortamlar) antisosyal veya asosyal sınıfına dahil değilmişim gibi dursam da (eve gitme fobim beni hang out tarzı bir insana dönüştürüyor kendimi adam akıllı tanımadığım insanlarla sokaklarda sürtme ilişkisi içerisinde buluyorum) gerçekte kocaman bembeyaz bir asosyalim. Çünkü internetten tanıştığım insanların sayısı 2 elin parmaklarını geçmiyor. *Alkış sesleri*

Peki Ninca Samurayzadeoğlunun sırrı ne? Nasıl insanların alt alta üst üste etkileştiği bir platformda bu kadar beceriksizce sosyal ilişki saflığını sürdürebiliyor? Nasıl oluyor da hiç bir yabancı arkadaşı olmamış, nasıl oluyor da internetten tanıştığı insanlarla sadece saçma salak sohbetler etmiş ve sonra da araya anlamsız bir boşluk girmiş.

Gelin yakından inceleyelim.
Küçük bir nincanın hayatındaki büyük adımlar yazı dizisinin bir bölümüne daha hoş geldiniz. Bu bölümümüzde Ninca Samurayzadeoğlu ile öppppözel bir röportaj yapacağız.
Ama öncelikle konuğumuzu tanıyalım.

Ninca Samurayzadeoğlu.
Bedeni 17,66 yaşında. Zihni 3, ruhuysa 98 gösteriyor.
Şu ana kadar hiç bir profesyonelin başa çıkamadığı ciddi zihinsel sorunları var. Çünkü o bir gerizekalı.
Göze çarpan özellikleri arasında anlamsız narsistliği, ergen nefreti ve egosu yer alıyor.
Bukalemungillerin toynaklı yeşiller familyasından. Soğukkanlı bir değişkenlik üstadı. Yeni kesilmiş çimenlerin sevdiceği. Polenlerin ve samurayların azılı düşmanı.
Nefret etmek en sevdiği hobisi. Antisosyalliğin hayatındaki en büyük nimet olduğunu söylüyor çünkü zenginliğini bu özelliğine borçlu. En büyük hayali dünyanın en ünlü havuz süsü olmak ve ilk görüşte aşık olduğu bir deri ceketle hayatının sonuna kadar düzenli bir ilişki sürdürmek.
Hareket eden şeylerden hoşlanıyor.

- Evet efenim. Öncelikle programımıza hoş geldiniz.

- Hoşbulduk.
- Konuya girmeden önce nasılsınız iyi misiniz sormak istiyorum.
- ...
- ...
- ...
ÇAY MOLASI
- Ben bergamotlu sevmiyorum ya. Karanfilli güzel oluyor ama.
- Sen zaten çay sevmiyorum falan diyordun? Hiç yeşil çay içtin mi, bir dene istersen.
- Abi bir git ya yemin ediyorum,içmem ben onu. Tükürmüşsündür sen kesin onun içine. O değil de yeşil çay yasemin çayıymış ben daha yeni öğrendim.
- Gerizekalı olduğunu biliyordum da bu kadar gerizekalı olduğunu da bilmiyordum.
- ... Ben senden büyüğüm saygılı ol, edepsiz.
- ... Ben senin alterin gibi bir şey değil miyim yahu? Nasıl benden büyük oluyorsun?
- Bu blogun dışında hiç konuştuğunu hatırlıyor musun?
- ...
- O kadar baskınım ki hiç bir zaman gıkını çıkaramadın. Şimdi de karşıma çıkıp artistlik taslama. 
- Kalbimi kırıyorsunuz, Ninca.
- Dikkatimiz dağılıyor konuya geri dön.
ÇAY MOLASININ SONU
- Evet, sizin asosyalliğinizden bahsediyorduk sayın Ninca.
- Hmm... Evet. Ama bence soruyu yanlış sordun ya olmadı böyle. Benim cevabım farklı.
- O zaman... Bize ilk internet arkadaşlarınızdan bahsedin, lütfen.
- Yıllar yıllar önce daha küçük bir nincayken internette konuştuğum insanlarda gerçek hayatta tanıdığım kişilerdi. Ve o zamanlar her gün gördüğüm kişileri trolleyebilecek bir zeka kapasitesine sahiptim. Zekamı nerede kaybettim bilmiyorum ama bu benim için acı bir hatıra oldu.
   Aradan yıllar geçti ve benim en büyük başarım arkadaşımın arkadaşıyla internette tanışmak oldu. 
   Aradan bir kaç ay geçtikten sonra aynı arkadaşımın internet arkadaşlarıyla tanıştım.
   İşin kısası kendi başıma bir halt beceremiyorum.
- Evet, bunu görebiliyoruz.
-  Size durumu nasıl açıklayabilirim bilmiyorum ama deviantartta bile arkadaş edinmeyi başaramamam bence durumun vehametini gözler önüne seriyor.
   Bu olayların üzerinden bir kaç yıl geçtikten sonra blog yazma dürtüm geri döndü. Yaklaşık 4. sınıftan beri (ona blog yazmak denilebilirse tabi) blog yazıyordum ve ona rağmen hiç arkadaş edinmeyi başaramamıştım. Zaten etrafımdaki insanlar da kavga etmekten başka bir halt yemiyorlardı. Sosyal zekamın düşüklüğü sonunda bir işe yaramıştı.
- Hm... Çok etkileyici.
- Her neyse, dediğim gibi blog yazma dürtüm geri döndü. O sıralar D. Gray Man okumakla kafayı bozmuştum. Zaten D. Gray Man okuduğum nadir mangalardan olup ilk okuduğum manga olma şerefine sahip bir şerefsiz.
   Sonuç olarak ilk internet arkadaşlarımı blogger üzerinden yaptım sanırım. Ona da arkadaşlık denir mi bilmiyorum çünkü vur kaç ilişkisi gibi bir şey ama benim literatürümde arkadaşlık teriminin adamakıllı bir karşılığı da yok zaten.
- Oldukça ilginç. Peki bu arkadaşlıklarınızın sonuçları neler oldu?
- Aslında bir sonucu olduğunu söyleyemeyeceğim. Eskiden tanıştığım iki kişi vardı işte 2010 civarında. Biriyle bayağı bayağı koptuk. Zaten hani arkadaşlık ilişkisine girdiğim tek erkek gibi bir şeydi. (Sanki kızlarla çok yaşanan bir şey de bir de erkeğini bulacam. Bakmayın öyle.) Diğeriyle 1-2 yıl aralıkla saçma sapan felsefik sohbetler ettik. Ve en sonunda da görüşmüyoruz sanırım. Zaten telefonumun ölümüyle beraber herkesin numarasını kaybettim.
  Hah, bir de unutmadan yine bir başka arkadaşımın arkadaşları olan birileriyle de arkadaş olmuştum da bence ben arkadaşlık kelimesini yanlış kullanıyorum. Her konuştuğum adama arkadaş falan diyorum. Bilmiyorum.
- Şimdi asıl meseleye gelelim, hiç yabancı arkadaş edinmedin mi?
- Deviantartta 10 yılda bir gelen yorumları ve Tumblr'da bana kibarlık olsun diye blogun güzel diyen kızı saymazsak, hayır.
- Lütfen sayma, çünkü bir kere konuştuğun insanlar arkadaşın olmuyor.
- ... Öyle... mi?
- *stare*
- Ney?
 NARGİLE MOLASI
- Nargile mi içicez ciddi ciddi? Yav ben tövbeliyim beyin tümörü oluyodum en son(ilk ve son) içtiğimde oksijensizlikten. 
- Yok yok bu çizgi film standartlarında çilek tadında ve duman değil köpük çıkarıyor.
- ...
- Güzel ya, bir tadına bak.
- Onun yerine dondurma falan alsaydın ya adam gibi ağzımıza bir şey girerdi en azından.
- ... İnsan bir teşekkür eder.
- Bok teşekkür ederim ben sana. Beyin niyetine ne var kafanda anlamıyorum.
NARGİLE MOLASININ SONU
- Şimdi senden geçmişe dönmeni isteyeceğim. Çünkü sosyallik sorununun dibinde bir travma yattığına inanıyorum.
- İnanmaya devam et çünkü geçmişe falan dönmüyorum.
- ... 
- ...
- Evladım, evet sen, kameraman. Bir eter kap da getir canım çekti.
- Oha, içimizde ne keşler varmış da bilmiyormuşuz...
- Ay deme öyle bak utanıyorum. Neyse zaten geçmişe dönmek istemiyorsan zorlayacak halimiz de yok seni.
[Kameraman eteri getirir. Alter karanlık bir ifadeyle elindeki etil alkolü Nincanın boğazına dayar.]
KOMA
- Şerefsiz olduğunu söylemiş miydim?
- Emin değilim ama tekrar söylemekten zarar gelmez. Her neyse, haydi geçmişe dönelim.
- Küçükken çok maldım ve genelde kendi kendime takılırdım. Arkadaş edinmek aklıma gelmemişti açıkçası. Genelde insanlar beni arkadaş edindi sanırım.
- Bu kadar mı?
- Yani, evet, sanırım. Neden?
- Ya o zaman ben sana boşuna içirmişim eteri. Şimdi zehirlenme sıkıntın falan da var.
- Normal insanlar eteri koklatır, içirtmez zaten gerizekalı. 
KOMANIN SONU
- Evet, burada Nincayla yollarımızı ayırmak zorunda kalıyoruz çünkü zihin bağımızı kopardım. O şu an hastanenin acil servisinde tedavi görüyor.
  Bu röportajda Ninca'nın insanlarla olan olmayan ilişkilerini sizinle biraz da olsa paylaşmak istedik. Umarım sizin beklentilerinizi karşılayabilmişizdir. İyi bir gün geçirmeniz dileğiyle size elveda ediyoruz.
[Alter röportajın sonunda Ninca'nın evdeki kumbarasını soyup kayıplara karışır.]

3 Eylül 2014 Çarşamba

K.O.

Merhaba.
Doğru düzgün bir başlangıç yapacağım çünkü yazının devamı katliam olacak bari baştan biraz kurtarayım durumu.
Dün benliğimi kaybettim. Arada oluyor. Fazla ekrana bakmamak gerekiyor. Ya da fazla okumamak. (Sabah 6-9 arasını ve akşam 5-2 arasını tam olarak hatırlamıyorum.)

Nero bb
 (Bkz. Agrasyon yapan ergen, enik gibi ağlayan bebe, Power Rangers)
Sonunda Devil May Cry 4'ü oynayabildim. Sonunda diyorum çünkü 4,5-5 yıldır oynamak istiyordum ama oyunu aramaktı bulmaktı falan çok uğraşasım gelmiyordu. (Ne kadar da gönülden bağlı bir fanım ben böyle...) Sonra işte lafın kısası yıllar geçti. Oyun ele ayağa düşmüş zaten indirimden aldım. (Vay canına şu an kesinlikle oynamaya ikna oldunuz, buna eminim.) Oynadım yılların hasretiyle. Ders çalışmam gerekirken Echidna yumurtaları kestim. Konu tekrar etmem gerekirken çirkin kurbağalar tarafından çiğnendim. Uyumam gerekirken sevdiğim kız bana abi dedi. (İnkar etmeyelim ağladım delice)
Şimdi salak suluk konuşuyorum ama oyunu tanıtmaya niyetim yok. Çünkü üniversiteye kapağı atınca (inşallah diyin dostlar inşallah (çalışmıyorum zaten belki bir ihtimal duayla sıyırırım yardım edin azıcık)) adam gibi bir blog açıp (aslında bloglarımdan birini adam etmeyi planlıyorum) Devil May Cry 4'ü tekrar oynayıp sonra DmC'yi oynayıp sonra da eğer grafikler beni kör etmezse (ki muhtemelen edecek) Devil May Cry 3'ü oynayıp tanıtmak istiyorum. Zaten hiç bir şeyi övemeyen biri olarak vay senaryosu neydi öyle falan diyemeyeceğim ama cidden güzel oyundu. Mimariye hayran kalıp salya akıtmaktan oynamayı unutacaktım. (Eğer oynamak istemiyorsanız bile en azından 8. bölüme kadar gelip Fortuna Castle'ı geze geze dibinizi düşürmeniz gerek. Yoksa yaşamış sayılmazsınız. (Tabi gerçekte ülke ülke gezip şu kale benim bu şato senin dolaşmıyorsanız.))
Ya cidden ama çogzeldi ya Fortuna Castle. Opera binası da güzeldi ama Fortuna Castle ayrıydı. Nikahıma alacam ben onu.
#Nero'ya neden Power Rangers dediğime gelirsek elemanın seslendiricisi bizim eski Power Rangersgillerin Siyahını oynayan adammış. Sesi çok ergendi falan ama çok sevdim ne yalan söyleyeyim. Hele hele bacı Kyrie'yi ebe dede kaçırınca (Aslına bakarsanız oyundaki herkese ad taktık ablamla.) yeri yumruklayıp yavru enik(??? enik zaten köpek yavrusu demek ama???) sesleri çıkararak ağlaması kalbimi fethetti eve evcil hayvan olarak alıcam Nero'yu.




İnsanların Hotel California şarkısını neden sevdiğini anlamıyorum çünkü hayatım boyunca o şarkıyı hiç bir zaman sonunu bırak yarısına kadar bile dinleyemedim. Nedense içim bayılıyor. (Aslında dünya üzerindeki en ölümcül şekildeki baygın şarkıları dinleyip ölmeyen bir insanım neden bu şarkıyla aram bozuk anlamıyorum. Hippiliği yanlış frekanstan bağlamaya çalışmışlar gibi hissettiriyor. (Bu The Eagles'ın hippilikten çok uzak olmasından kaynaklanıyor olabilir.))

Son zamanlarda farkediyorum da çizdiğim resimlerin bir halta benzediği yok. Garip olansa internette benim sonsuz sıçışımdan -bu sıçış biraz fizik kurallarını aşan bir sıçış, maddesellik boyutunu çok uzun zaman önce geçti ve zamana hükmedebiliyor- fena sıçışlarda olan insanların resimlerinin ilgi görmesi. Yani, bilmiyorum garip. Gerçekten garip. Çünkü ben çizimlerimin kötü olduğunu biliyorum -inanmayan zombimsi renk uyumuna ve asla varolamayan arkaplanlara baksın- ve onların bu özbilinçten kilometrelerce uzakta olmaları beni gerçekten üzüyor.

Hayatımdaki temel sorunun dikkat dağınıklığı mı yoksa ağır mallık mı olduğunu bir türlü tanımlayamadığım şey olduğunu farkettim. Dışarıdan sıradanlığın kitabını yazmışım ama içimde asfalta zift döküp yol şeriflerine yama yapıyorum. Yani gereksiz işlerle meşgulüm. Resim çiziyorum boş duruyor, bir şeyler yazıyorum boş duruyor, uyuyorum daha bir boş duruyor. Zaten düzenli olarak yemek yemeyi unutuyorum. Doğru düzgün gitmediğim havuzda yaptığım kaslarla gözümü ovalıyorum -bunu nasıl becerdiğimi ben de anlayamadım ama kollarım parmaklarından muhtemelen daha hijyenik olduğundan takmıyorum-. Bir şeylere heveslenip sonra o hevesin ders çalışmama azmi olduğunu farkediyorum. Böyle ergen hallerinde takılmak mal mal şeyler yazmak hiç hoş değil, biliyorum da yani abicim bir insanın elini değdiği her şey mi boş olur anlayamıyorum ki. -Bu konuya eğer sıkıntıdan gebermezsem geri dönerim.-

2-3 dil bilen insanları kıskanıyorum çünkü ben vaktimi ayırıp ingilizcemi bile adam etmeye üşeniyorum. Zaten şu hayatta grammer kadar ağırıma giden bir şey yok. İç güdüyle dil mi öğrenilir kimi kandırıyorum bilmiyorum.

Hayatımda şunu da yapmadım, şu da başıma gelmedi diyemeyeyim diye resmen başıma gelmeyen kalmıyor. Ailem beni unutup dışarı çıktığı için havuz dönüşünde eve balkondan girmek zorunda kaldım. (Neyseki sitede inşaat var da inşaat iskeletleri falan vardı onlara tırmandım. Yoksa gebersem çıkamam bizim katın balkonuna apartmanda tutunacak yer yok ki anasını satıyım boyum kaç zaten?)

Artık cidden neden bahsettiğimi bilmiyorum.

Geçen gün (dün) bir fanfic okuyordum ve yazarı Türk çıktı ve bana başka bir hikayesini okumamı önerdi ve ben de okudum. Bilinç kaybım 180k kelime okumaktan kaynaklanıyordu) ve sonra bir baktım ki kız en son 2012'de o hikayeyi güncellemiş. Ben de heyecan yapmıştım ay yeni bölüm ne zaman gelir her şey acayip boka sardı ne güzel heleloy diye.
BU KADAR GADDAR OLMAYIN.

Geçen hafta Gekkan Shoujo Nozaki-kun izleyip durmaktan artık kusmak üzereydim. Japonca zırnık bilmesem de artık anlamaya başlamıştım. Durum o derece vahimdi. (Zırnık bilmiyorum falan diyorum da beni şu an japonyaya atsanız kendi sokak çetemi kurabilecek kadar laf biliyorum yani küfür falan ederim orası goley bebehler.)

Resim çizerken video kaydı yapmaya başladım. Sonradan speed paint olarak izlemek çok zevkli oluyormuş. Yalnız sorun şu ki bilgisayar değiştirdim ve bu bilgisayarda movie maker bile olduğunu sanmıyorum. O yüzden manuel olarak x8 hızda izliyorum. Yoksa yarım saat boyunca çekilmiyor şerefsizler.
O değil de hani cidden resimlerimde bir boşluk var neden bilmiyorum. En son Sphiggo'yu çizerken video çekmiştim.

Herneyse. Ahem...
Bu parçada arkadaşlık ve sevgiyi işlemek istedim.
Bu parçada Sphiggo'nun bir machinehead olduğunu işlemek istedim ama sonra Rin Matsuoka'ya benziyo gibime geldi. Sonra sinirlendim. Sonra Sphiggo daha eski bir karakter diye hava attım ama yine de sinirliyim. Daha dün bezine pisleyip, 'Romanchikku darou?' diye arkadaşlarına karşı daha sabi sübyanken cinsel arzular besleyip ergenliğinde de agrasyonla cinsel karmaşa arasında gidip gelen bir karakterle Sphiggo'yu karşılaştırmak bana çok aşağılayıcı geldi.
Evet, çünkü Rin animenin esas kızı. Yani hani ciddi ciddi esas kızı. Makoto nasıl büyük göğüslü, kahverengi saçlı, bento getiren, yeterince değeri bilinmeyen platonik anime kızıysa Rin de animenin esas kızı işte.
[... Tamam kendime gelmeliyim. Uyduruk serilere olan nefretimi buraya kusmamalıyım.]

Ayrıca cidden arkaplanlardan köşe bucak kaçıyorum. Yakında psikolojik destek falan almam gerekecek. Çünkü ciddi anlamda bir gerçek bir arka plan yapmam ya da en azından uğraşmam gerek. (Ama ne yazık ki kendimi resimlerin üzerinde en en en fazla 2 saat uğraşılacak saçmalıklar olmadığına inandıramıyorum.)

Daha anlatılacak ne var bilmiyorum. Yastığımla aramda şu sıralar düzenli bir ilişki var. Ben onun soğukluğundan faydalanıyorum. O da başımı üzerine koymadığım sürece mutlu taklidi yapıyor.
O değil de insanlar nasıl kucaklaşarak yatabiliyor yahu? Soğuktan donsan neyse ama diğer türlü iğrenç geliyor bana. Nedenini sormayın, bir nedeni var ama anlatmaya çalışırsam çok mantıksız kaçacak.

Neyse artık iyice sıkıldım o yüzden uçaraktan kaçaraktan burayı terk ediyorum.
Zihin sağlığımı biraz geri kazanmış olmam gerek bu kadar zırvalıktan sonra.

15 Ağustos 2014 Cuma

Moronlar

İnsanların ne kadar gerizekalı olduğunu söylemek her seferinde bana kalıyormuş gibi hissediyorum çünkü gerçekten muhtemelen insanoğlunun gerizekalılığı benden başka kimseye dert olmuyor.

İçimdeki nefrette boğulup öleceğim diye korkmaya başladım çünkü o kadar gerizekalısınız ki artık dayanamıyorum.
Gına geldi artık sizden.
Toplu katliam notu gibi ama gerçekten keşke hepiniz geberseniz, ben de gebersem de şu dünya bir rahat etse.

Ne kadar çok çalışırsan o kadar insandan sayılırsın mantığını yadırgamıyorum bile şiddetle karşı çıkıyorum çünkü bunun ne kadar besili olursan o kadar iyi bir kurbanlık olursun cümlesinden farklı bir mantık taşıdığını düşünmüyorum.

Yazın bokunda günde 6-8 saat ders işliyoruz. Okul başlayınca hafta içleri boktan okulumun 8 saatlik işkencesinden çıkıp bir de dershane saçmalığını çekmek zorundayım. Çünkü evet, adam olmam gerek. (Sanki adam olmam gibi bir ihtimal varmış gibi.)

Şu sistemi kuran gerizekalının götüne cehennem girsin. Girecek yer yoksa da ben gelip kendi ellerimle sokayım.

Gerçekten, şu dünyada benim adam olacağıma inanan tek bir insan bile var mı sanki?
Boktan bir farkım yok. Benden normal olmamı beklemeyin çünkü ben normal değilim. Ben lağamda yaşayan bir bokum zaten.

Eğer kendime doğru düzgün bir hayat edinmezsem beş paralık insanlar bana yüksekten bakar bok muamelesi edermiş.
Zaten ediyorlar merak etmeyin. Herkesin ciğeri beş paralık. Ağızlarına sıçmaya bile çekiniyorum. Çünkü sevgili biyolojik atığım o sümük beyinliler yüzünden tekrar doğaya karışamaz o zaman.

Asla kibirli olmadığımı söylemedim çünkü yapı taşlarım genel olarak kibir ve nefretten oluşuyor. Ama gerizekalı insanların bana ucube olduğum nedeniyle (sanırım aynaya bakmaktan bilinç altları ucube kelimesinin gerçek anlamını reddetmiş çünkü bilirsiniz bir kelime çok kullanılırsa anlamsızlaşmaya başlar) sıçayım bu cümleyi tamamlamıyorum falan.

Adam gibi bir meslek edinmezsem ne olur?
Gerizekalı tanıdık müsvetteleri veya sokaktan geçen her moron ne zaman evlenecek bu kız diye sorar. Ben de kafalarını asfalta gömerim.
Gerizekalı toplum bana acır. Ben de omurgalarını kırıp iliklerini köpeklere veririm.
Ailem sanki mümkünmüş gibi bana daha çok sass yapar boktan hayatımı burnuma sokar. Ve evet sanırım ip kopuyor bilmiyorum ama artık sinirden kudurmak üzereyim.

Evet çünkü ben ablam kadar başarılı olamam. Evet çünkü ben zaten her ortamda 2. sınıf insan olmak için biçilmiş bir kılıfım. Evet, zaten insanlar gerçekte kendi hayatlarından başka bir boku takmıyorlar çünkü tanıdıkları herkes onlar için yaşıyor.
Evet çünkü benim beyin kimyam bozuk. Benim psikolojik sorunlarım var. Ben insanları değiştirmeye çalışıyorum. Ben çok nefret doluyum. Çok safım. Çok aptalım ve çok tembelim.

Evet çünkü benim zaten yaşamaya hakkım yok. Çünkü hiç bir açıdan yaşamak denen kavramın hakkını veremiyorum.

Evet çünkü ben her boyutta her dünyada yanından geçerken yüzünüzü buruşturacağınız değersiz bir bokum.

Bir insana bunları hissettirmek yerine bir insanı dünyaya getirmemeyi seçin lütfen.
Çünkü gerçekten hoş değil.
Bir insanın hayatına sıçmak gerçekten hoş değil.
Herhangi bir canlının hayatına sıçmakta hiç hoş değil.
Ve gerçekten acı çekiyorum. Ben yaşamak istemiyorum. Ben bunları görmek istemiyorum. Her gün insanlar ölürken ben hak etmediğim bir hayatın içine etmek istemiyorum.
Ben şu an elimde olan ve olmayan hiç bir şeyi hak etmedim.

Siz daha az bencil olamazsınız. Daha az kibirli olamazsınız. Daha az görgüsüz ve ruhsuz olamazsınız.
Siz busunuz. Sizi siz yapan bunlar.
Çünkü siz böyle doğdunuz değil mi?

Hiçbir insan belirli bir kişilikle doğmaz.
Doğduğunda genlerinizden başka kesin olan hiçbir özelliğiniz olmaz.
Kendinizi yalanlarla kör etmeyi bırakın.
Bırakın çünkü sizden nefret ediyorum.
Hepiniz benim kadar acı çekin istiyorum.
Çünkü hayat mutlu olmak için çok kısa.
Aptal olmak için çok kısa ve yaşamak için de çok kısa.
Çünkü hayat bir sınav ve bu sınavda ne kadar fena sıçtığınızı fark edin istiyorum.

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Sizin Kaybınız

Bunları bilmiyorsanız emin olun benim hakkımda hiç bir fikriniz yok demektir.


  • Örümceğim Böceğim şiiri
  • "Leş yedim çöp yedim." atasözü
  • Ergenus Tettificus belgeselleri
  • Enişte Hapishanesinde Hormon Polisi (gurur duymuyorum ama mecburdum)
  • Dışk-meow, serameow ve tekirdağın tekiri efsaneleri
  • Telefonla el yakmak
  • Sınırsız İnternet şaka yaptım. Sınırsız Nefret
  • Rezalet efektleri olan komik bilim kurgu filmleri hayranlığı
  • Sevgi dolu şeyler okuyunca parmağa kramp girmesi
  • Çözümlenememiş içsel debeleniş
  • Üşengeçlikten 10 kilometre yürümek
  • Küfrettiğin her şeyle 1 saniye sonra sınanmak (Herhalde Allahın sevdiği kuluyum bilmiyorum.)
  • Simste neredeyse her seferinde bir beach karakter yapmak
  • Toplum arasına karışıldığında gereğinden fazla yaralanma
  • Nefret demiş miydim
  • Efor sarfetmemekten yosuna dönüşmek
  • Patates kızartması
  • Kareli defterde doğru satırları atlamak
  • Vasıfsız embesiller
  • Hobbitland ve Hobbitland şarkısı
  • Mortal Kombat'taki sakız kız
  • Beyazı siyah göz
  • Damarlar
  • Fakirlik ve Zenginlik
  • Her bir bokunu kendin yapma zorunluluğu
  • Hayata sıçışta parabolik verileri tutturmak
  • Bir şeyleri sıkmak
  • Gerizekalı yerine konulmak
  • Evde Tek Başına'daki çocuk vs ben
  • Tuvalet
  • Dürüm
  • Anime saçı
  • Purotekü purotekü
  • Sosis
  • GDO
  • Oh-fuck-Luke
  • İppai büüürü büüürü büürüüüberii
  • Leo Leo
  • Dünya üzerindeki en eğreti friendly foes ilişkisini uydurup sonra da tıngırına takmamak
  • Unutulan karakter adları
  • Travma sonrası sinir krizi
  • Bir oturuşta yarım kilo maraş dondurması yemek
  • Sınav zamanlarında yayınlanan muhteşem belgeseller
  • Basılmak ya da basılmamak işte tüm mesele bu
  • Enayi
  • Utanınca domuz gibi terlemek (bunu ben de yeni keşfettim)
  • Sınırsız yeme yeteneği
  • Sınırsız aç kalma yeteneği
  • Uyumadan önce deli gibi ayak sallamak
  • Aklımdan geçen deli sorular
  • Aklımdan geçen gerçek şeyler
Ve testimizin sonunda kimsenin benim hakkımda gram fikri olmadığı sonucuna varıyoruz.

Bu aynı zamanda şu anda dünya üzerinde nefes alan hiç bir insanımsının nasıl çöp gibi hissettiğimi anlayamayacağı anlamına geliyor.

Benden adam olmayacağını biliyorum ve programımıza burada son veriyorum.

6 Temmuz 2014 Pazar

Hayatım Olmuş Kepislok

Şu an burada olmamın tek nedeni sanırım kaşınıyor olmam. Cam sonuna kadar açık sivriler benimle attack on titan oynuyor gibi hissediyorum. (Ki odada hiç sivri olmayabilir, hayal gücüm saçmalamış ve algılarım göçmüş de olabilir.)

Tüm yıl "Şu boş günlerinizi mumla arayacaksınız, çalışın." diyen insanlar gördüm. Ve okul kapandığından beri (aslında okul kapanmadan 1 hafta önce ben okulu kapattım) 20-30 soru falan çözdüm. Arada vicdanımı rahatlatmak için derslerle alakalı terimleri mırıldanıyorum içimden. Sonra da saçmalama ninja kapa çeneni vur kafanı yastığa yat diyorum.

Sanırım ben cidden şu geek denilen tayfaya dahil sayılıyorum. Tek eksiğim insanların beni itip kakmaması ve Star Trek'le alakam olmaması. Diğer tüm koşulları sağlıyorum.

Kendime gerizekalı olduğumu kanıtlamak için EQ, SQ testleri falan çözecektim ama çözecek adam gibi bir yer bulamadım. Profesyonel ya da değil her çözdüğüm testte saçma salak sonuçlar alıyorum. Hayır zekiyim, dahiyim de haberim mi yok sanki. Allah aşkın güldürmeyin beni. Kendi bok çukurumda ölmek üzereyim resmen.

Bir ara erkekleri kıskandığımı düşünüyordum. Çünkü toplum baskısı olmadan istediklerini yapıyorlardı vesaire. Şu an sanırım kimse umrumda değil. Herkes ayrı göt. İnsanları sınırlandırmamak lazım. Her yeni gün beni saçmalıklarıyla şaşırtmayı başarıyorlar.
O yüzden takmıyorum.

Pislikten saçlarımın yeşile döndüğü artık bilimsel olarak kanıtlandı.

Bel çekmeyi öğrendim. Hiç bir bok olamazsam merdiven altı şifacı falan olurum.

Şu an komik olan herhangi bir şeyi yazmaya ne tahammülüm ne de enerjim var. Ölüyorum.

Boktan deli ilaçlarından kurtuldum. Doktor kullansan iyi olur falan filan dedi, anam babam kemküm etti ama ben tedaviyi reddediyorum. Daha doğrusu sizin normallik anlayışınızı reddediyorum. Bok yiyin. Sinirlilik, asık suratlılık doğamda var arkadaş benim. İlkokulda gördüklerinizin hepsi ilüzyondu, sağlıklı bir gelişme süreci geçirebilmem için bedenimin savunma mekanizmasıydı. Ha doğru düzgün başaramadı ama salla gitsin. Zaten bebeklik fotoğraflarımda orijinimi gayet belli etmişim. Herkese doğuştan somurtkan bir uyuz olduğumu kanıtlayabilirim.

Ağlayamadığımı farkettim. Ama çok kötü bir şey de değil bence. Zaten ağlamaktan tiksiniyorum.

Şu sıralar fazla sosyalleştiğimden hayat felsefem olan "Burnunu sokma ne bok yerlerse yesinler." mottomu biraz unutmuşum. Fazla sosyallikten kastım yine bayağı ağır bir yatakta yuvarlanma dozu ama ha moda takılıp da dünyayla irtibatı kesmediğim sürece o benim için sosyalliktir.

Beyinsizler en nefret ettiğim insan cinsi.

İşsizlikten saçma salak testler çözüp duruyorum internette. 16personalities şeysinde INTP çıktım ve bana göre en havalısı o. Kendimle gurur duyuyorum çünkü en havalı olarak bulduğum bir karakter tipine sahipmiş gibi görünmeyi başardım.
Ama gerçek nedir bilemem.

Sapık değilim ama sapıkların uğraştığı şeylerle uğraşıyorum çünkü çok işsizim.
(Şu an tüm fangirl alemine bildiğin küfrettim.)

Şu "Eskiden ne salakmışım bea." ve benzeri cümlelerin yıllar geçse de tekrarlanmaktan asla bıkmaması benim sinirlerimi zıplatıyor. Seni bilemem blog. Zaten beynin falan da yok.

İnsanlar kendilerini bir yere adamak için neden bu kadar götlerini yırtıyor anlamıyorum.
Hiç kimse bir yerlere ait değildir. Hiç kimse birilerine ait değildir. Sevgi beklemekten vazgeçin artık. Biraz gerçekçi olursanız ölmezsiniz.

Her zamanki gibi HO HO HO

Kendi hayal gücüm beni acayip baymaya başladı.

Her şeyin içi boş geliyor.

Şu an dünyayla en alakalı üzüntüm kaslarımın eridiğini düşünmem.

Sanırım üzülmeyi de unuttum.

Yeniden kazandığım hobilerim arasında ne kadar boktan bir insan olduğumu düşünmek ve tüm insanlardan tiksinmek yer alıyor.

Ne zaman hatırlamıyorum ama psikolojik bir travma atlatmıştım. Görmemem gereken şeyleri görmekte muhteşemim.

Kabuslarım normal insanlar gibi korkunçlu, ölümlü şeyler olmuyor. Birileri ön sevişme yapıyor ben kusuyorum. Neyseki en son geçen yıl kabus gördüm. Ya da bu yıl mı......... Her türlü kusmunç.

Kollarımdaki damarlar pörtledi desem yeridir. 2 gram kas yaptım diye mi oldu yoksa biyolojik sıkıntılar mı çekiyorum hiç bir fikrim yok.

Yüzmeye başlamıştım ama gitmekten çok gidemiyorum. Hayata karışmaya çalıştığım anda belamı buluyorum. Şu iki ayda kaç kez yaralandığımın haddi hesabı yok.

Bir insan tipi var. Ondan nefret ediyorum diyecektim de yok daha saçma insan tipleri de var aslında hepinizden nefret ediyorum insanlar.

'Saçınızı nasıl daha kısa kestirebilirsiniz?' yarışmasına katılmış gibi hissediyorum çünkü cidden şu ensemdeki saçlar beni uyuz ediyor. Toptan kazıtsam kime ne sanki, ama olmaz işte her beynini kullandığını zanneden gerizekalı gelip kafamın etini yer. Şapka takmamı bile anormal olarak görenler var ki, vay canına, şapkalar takılmak için vardır. Moda aksesuarı olmak için değil. Güneşe tahammül edememem ve sweatshirtlerin kapüşonlarını aktif olarak kullanmam bir anormalite değil.

Kendi hayatınız ve kıçınıza girip çıkan bitti de anime karakterleri üzerinde analiz yapıyorsunuz ya yuh kardeş. Benden işsizi yok sanıyordum meğer ne manyaklar varmış.
Adamlar her bir şeyin analizini yapıyor ama analiz yapmayı gerektirecek beyin kapasitesinden ve mantık sahibi bir konudan binlerce ışık yılı uzaktalar.
Kendinize benzettiğiniz her şeyin üzerine atlamak zorunda değilsiniz.

Şimdi blog, bir hikaye anlatmak istiyorum. Çok eğlenceli. Kesin ölürsün hatta eğlene eğlene.
Bir zamanlar ben şu an olduğumdan daha maldım. Ergenliği yaşıtlarıma göre bir şekilde daha hafif atlattım ama kendi standartlarıma göre bayağı ağırdı, aslına bakılırsa şu an ergenliğe girip girmediğimden bile emin değilim yani ama şu bir gerçek ki evet bayağı maldım.
Nefret ettiğim insanlara onlardan nefret ettiğim için içten içe suçluluk duyuyordum. Ve beynim kendince analizler yaparak onların da benim gibi olduğunu, aslında bana benzer yönleri olduğunu ve hey, hadi ama fena olmadıklarını arkadaş olabileceğimizi söylüyordu. Böylelikle ben o insanlarla tekrar konuşana kadar onlara bir karakter yükleyip kendimi onların iyi insanlar olduklarına inandırıyordum. Ama sonra tekrar o amelelerin tiksinç seslerini ve içten pazarlıklı parlak gözlerini görünce evet, tekrar nefret etmeye başlıyordum.

Bu hikayeden çıkarılacak ana fikir birileriyle aranızda (muhtemelen gerçekte varolmayan) bir benzerlik bulduğunuzda saçmalarsınız ve evet analist weaabooların sorunu da tam olarak bu.
Bu hikayenin ana konusu ise zeka yoksunu beynimin insanlara olan güvensizliğimi ortadan kaldırmak için saçma salak yollara başvurması. Hani, zaten her şekilde insanlardan nefret etmeyi başarıyorum. En azından beynim kendine oyunlar oynamasa diyeceğim de biyolojik olarak karmaşık bir yapı olmanın getirdiği sorumluluğu taşımaya çalışıyor o da muhtemelen kendince.

Hevesim çok çabuk sönüyor. Sailor Moon Crystal'ın çizimlerini görünce hayal kırıklığına uğradım. Bence eski seri çok daha güzel görünüyor.
Ayrıca Free! fanları da iyiden iyiye beni kusturmaya başladı. Tumblrda dashboardum dashboard değil striptiz kulübü sanki. Bir polis kıyafetine bu kadar da ağır fantezi beslenmez arkadaş. Hormonlarınıza hakim olun. Bir yere kadar komik, ben de gülüyorum, tamam da bir sınırı var her şeyin.

Gerçek hayattan sıyrılırken Baralara olan nefretimi açıklamak istiyorum.
Baralardan nefret ediyorum.

Kuroko no Basket'in mangasına sırf Akashi'ye neler oluyor diye 260-262???. bölümden başladım ve vay canına, bir daha manga okuyacağımı sanmıyorum çünkü delice manyak şeyler oluyor ve ben artık "WHAT!?!?!? WHAT!?!??!?" naraları okumaktan gözyaşı kusacağım. (Aşırı gülmekten kaynaklanıyor.)
Bkz. Akashi Bokushi Oreshi Wirelesshi
(Ve kimse anlamadı.)

Bir şeyin kitabını okumadan Filmini/Dizisini izleyip hayran olan insanlara kıl oluyorum. Şu an bu konuyu tekrar su yüzüne çıkarmamın tek sebebi A Song of Ice and Fire serisi. Ya da herkesin bildiği adıyla Game of Thrones. Dizide sevişip, çıplak dolaşıp duruyorlar. Ne adam akıllı flashbackler var ne de sahneler kitaba adam gibi sadık kalabiliyor. Hikaye uydurmayı seven bir şahıs olarak en büyük zaafım, uydurduğum bir karakterin boş yere kötü olmayacağını düşünüp o karaktere sempati beslememdir. Ve dizide de aynen bu boku yiyorlar ki hani adam gibi izlemiş bile sayılmam aslında.

Her neyse bence ben artık sıkıldım.

Gerçek hayatta da nefret ettiğim şeyler üzerine beynimde yeterince tez yazıyorum zaten. Bence bu kadar yazı akıl sağlımı korumaya yeterli olur.

Otaki sama is hered desu yone (◡ ‿ ◡ ✿)

(Otaku konusunda dalga geçiyorum ne kadar gerçek bir först kılas bir weaaboo trash olsam da olmamaya çalışıyorum. Şu dünyada weaaboo olmakla yarışacak kadar rezil az şey var.)

22 Haziran 2014 Pazar

Homofobik???

Ben homofobik değilim. Sizi temin edebilirim.
Çünkü gaylerden korkmuyorum. Heterolardan da korkmuyorum. Çünkü şu dünyada akıl sağlığı toplum standartlarına göre (ki bu standart epey düşüktür sizi uyarayım.) ortalama ve altında olan insanlar bile bana sarkmaz. Kendi halinde mazoşistler bile bana sarkmaz. Bana sarkmak mide gerektirir dostum. Gerektirmediği şeyse beyin.

Ben homofobik değilim ve yine sizi temin edebilirim.
Boktan etiketlerinizi kıçınıza geri sokun yoksa ben sokmaya oraya kadar gelebilirim. Sinirli olduğum zamanlar üşenmediğim nadir zamanlardır.
İnsanların cinsel anlamda sapmış olması sonuçta benim suçum değil. Sevişmekten hoşlanmaları da benim suçum değil. Nasıl selfie çeken insanımsıları insandan saymıyorsam sevişen insanımsıları da insandan saymıyorum ve bana istediğinizi diyin fikrimi değiştiremezsiniz.
Sanırım sevişmek konusunda çok küçük bir aralık kapım var (zaten o da benim isteğim üzerine aralık değil), o da rasyonel mantığa oturtamadığım çocuk isteyen bir çocuğu olsun diye ölüp biten insanlar. Çocuk istiyorlarsa yapsınlar, ama şu boktan insanların arasına bir can daha getirip sonra da kendi lağamdan bozma beyniyle yeni bir gerizekalı yetiştirmek istiyorsa, tamam, bu tamamen kendi seçimleri. Hem üremek de canlıların ortak özelliği diyorlardı, ben pek inanmıyorum ama zaten bir şekilde illaki birileri çocuk sıçıyor. Artık bu iş benden geçmiş zaten.

Ben homofobik değilim ve sizi temin edebilirim ama artık bu işten sıkılmaya başladım.
Ayrıca bu konularda master yapması gerektiğini düşünen geri zekalıları da anlamıyorum. Yani size ne kardeşim bu onların hayatı. Evet, ayrıca bana ne ama zaten benim çok umrumda da değil. Sadece siz sexual orientation fan club'ı sinirimi bozmaya başladınız. Çok gerizekalısınız. O kadar gerizekalısınız ki günlük hayatımın yarısında kafama gözüme gökkuşağı kusup durmanız canıma yetti. Ben o renkleri seviyordum, beni sevdiğim nadir şeylerden birinden daha soğuttunuz göt beyinliler.

Ben hümanist değilim ve sanırım bunu anlamamanız için gerizekalılıkta çığır açmış olmanız gerekiyor.
Kendinizi özel hissetmek için yaptığınız şeyler umrumda değil. Gender fluid diye bir boku ortaya çıkarıp saçma salak pronounlarla insanların beyinlerinin içine sıçıp kendinizi tatmin etmeyi bırakın. Ben kız olmaktan çok mu memnunum sanıyorsunuz? Erkek olsam çok mu mutlu olacaktım sanıyordunuz? Böyle boklar yiyince mutlu mu olacaksınız sanıyordunuz? Ama her zamanki gibi yanılıyorsunuz çünkü çok geri zekalısınız.

Ayrıca ben kibirliyim ve bunu size kanıtlayabilirim.

29 Mart 2014 Cumartesi

AAAYYM NAT BEK

Evet, şinci yazmaya başlıyorum. Herhalde hızlı yazma konusunda dünya rekortmeni olma yolunda ilerliyorumdur ama her neyse.
Blogumun teması hala booktanlığın ötesinde ama ben takmıyorum siz de takmayın.

Nereden başlayayım bilmiyorum. Pek bir şey yaşamıyorum yani. O kadar uzun süre yoktum buralarda ama hiç bir şey değişmedi bende (Sizde değişti mi bilemem.)

Okul amele gibi. Adeta bir koyun ağılı. Gelen obez oluyor kardeşim bu okula.
Her neyse işte.
Okuldan ve çalışmadığım derslerden bahsetmek istemiyorum şu an.
 (Blog yazmakta şu an insan ötesi bir booktanlığa ulaştım. (Bile bile booktan yazıyorum, çünkü booktan yazınca küfretmemiş gibi hissediyorum.))

Öncelikle seneye genel seçimlerde oy vereceğime inanamıyorum. Şaka gibi. Bence sandık başındaki memur benden 3 kere falan kimliğimi isteyecek çünkü hayır, 18'i geç 15 zor varım kardeş ben. Zihnen zaten 7 yaşından ileriye gidemiyorum. O apayrı bir mesele.

Şu an klavyeyle kas yapma girişiminde bulunmuş gibi hissediyorum. Bileğim kopmak üzere.

  • Çok ilginç bir şekilde Konya Kyoto'yla kardeş şehir ve Konya'da Japon parkı diye bir yer var. Konya'daysanız gidin derim. (Lafım sanırım ani-sea-ko'ya sdlkfj tek Konya'da yaşayan biziz qnq. (Tabi hala yaşıyorsan...(gerçi ben de yaşamıyorum boşver ölmek güzel))) Oradaki restoranda fajita yiyin. AĞLAMAK İSTİYORUM O KADAR GÜZEL BİŞİ.
  • Babamın deri ceketi varmış. YILLARCA GÖZÜMÜN ÖNÜNDE GİYMİŞ. BENİM HABERİM YOK. BU NASIL BİR İNSAFSIZLIK ARKADAŞ? Ben de deri ceket almaya karar verdim. Ama sanırım erkek reyonundan alıcam ve muhtemelen +30 yıl onu giyicem. (Altına eşofmanla elbette.)
  • Eşofman demişken Noragami bitti ;A; Garip ama Yato alakasız bir şekilde bana benziyordu. Islak eller, alakasız resim yeteneği ve daima eşofmankombo bir kişiliği olmasıyla. İddia ediyorum, Yato'nun ayakları da terliyordur. (Benim terliyor da.) O değil de Noragami bittikten sonra internete girmek için bir sebebim kalmadı. Zaten rüyalarımda yeterince internete giriyor veya eğleniyorum. Uyku çok büyük bir nimet işte.
  • Çalışmıyorum derken asla dalga geçmem. Geçen hafta ya da ondan önceki hafta (Biraz zaman kavramımı kaybettim de...) 4 günde 47 saat uyudum. BENCE ABARTIYORUM.
  • Okulda eski bir arkadaşım ve 2 yeni yeni aramızın iyi olduğu arkadaşla takılıyorum. İyi aslında ya çok rezil değil. Tek sorun tembellikten ölmem.
  • Seçim arabalarının alayının altına mayın döşemek istiyorum.
  • Bi halt gelmiyor ki aklıma da.
Her neyse, çalışmak için bilinçaltımı kasmaya çalışırken yanlış ayarlarla oynadım sanırım deli gibi kitap okumaya başladım.

Size her zamanki tanıtım olmayan tanıtımlarımdan yapıciim şimdi.
(Allahım sanki birileri umursuyormuş gibi yazıyorum ya şunları çok hoşuma gidiyor lan. Bu blog sadece benim umrumda ve ben saçmalamakta dur durak tanımıyorum. Bir insan bu kadar mı narsist olur?)



Mülksüzler

Açıkçası Mülksüzleri MELEKSİ BÖĞÜRÜŞLER'in önerisi üzerine okudum.
Bence Ursula K. LeGuin manyakça zeki bi kadın ve ne kadar görüşlerimiz benzemese de (görüşlerimizin nerelerde benzemediğini iki saat açıklamıycam ama genel olarak cinsellikte falan şeediyoz herhal) kitaplarını okumak için yerlerde yuvalanmaya başladım.
İlk olarak LeGuin okumaya mülksüzlerden başladığım için başlarda baya bir inme indi beynime ve ne yalan söyleyeyim yani kadın ağır yazıyor ama bence çogzel yani okuyun okutun. Hatun ölmeden cebine biraz para katın.
  Ayrıca gördüğünüz üzere Türk ve Gavur kapakları arasındaki fark uzayda 3 ışık yılı yol katetsek bile kapatılamayacak kadar büyük.

Karanlığın Sol Eli

Valla bu kitap da güzeldi. Okuyun bince. Ben beğendim.
Şey bu arada alttaki resmi ben bildiğin google'dan çorladım yani kim çektiyse kusura bakmasın. HAKKINI HELAL ET YENGE.

Kıyamet Gösterisi

Bunu da satın almadan okuduğum kitaplar listesine ekliyorum. (Biliyorum önceden böyle bir liste yapmamıştım ama aslında aklımda böyle bir liste var.) Açık konuşmak gerekirse kitapta komik bir yer gelene kadar salak salak okumanız gereken amele velet Deccal kısımları da var ama onun dışında acayip komik. Aslında ben bu kitabı 9. sınıftan beri okumayı planlıyordum ama nasip olmadı işte, param yoktu bir de ekşisözlükteydi sanırım, birileri çevirisinin berbat olduğunu söylüyordu. O yüzden biraz ön yargıyla yaklaştım. Ama çogzeldi gerçekten. Crowley, Aziraphale'in katılaşan sıcak çikolatası, Cadı Avcısı Çavuş Shadwell'in amansız Güneyli Nonoş lafı, Aziraphale, M25 karayolu, Mahşerin Dört Atlısı ve 2 hafta arabanın içinde kalan tüm kasetlerin Best of Queen olmasına aşık oldum sanırım.
Demeye çalıştığım (başta tam belirtememiş olabilirim ama) kitap çogzeldi. Okuyun, okutun.


Artık gitmem gerek, Elveda blog.
Elveda hayatım.
DERSANEYE YİNE GEÇ KALDIM... :c

9 Şubat 2014 Pazar

Evet, aylardan yıllardan sonra ilk kez adam akıllı bir yazı yazmaya girişiyorum.
[Yine açım, bu tantananın sebebi bu olabilir.]

Adam gibi bir şeyler yazıp dünyaya bok atma sanatında feci körelmişim. (Az önce saçmalamayı deneyip sildim.)

Tamam, konular pek alakalı değil ama ben yine de başlayayım olmadı atlaya atlaya giderim.

Dün gece okuyacak hiç bir şey bulamadım. Hiç bir yerde hem de. Bunun sıkıntısıyla geçtim salak salak ortamlarda dolanmaya başladım ve bir blog komününe ulaştım. (Komün diyorum çünkü okuduğum blogları 1-2 özellikleri dışında ayırt edemiyorum şu an.) Ve şunu gördüm, insanlık olarak feci bir şekilde kaybolmuşuz.
Acayip inançsızız mesela. (Bunu götünüz hangi yöne elverirse ona bükün umrumda değil artık.) Tüm insanlık değerlerimizi kaybetmişiz. Bir kaç mite takılıp (aşk, sevgi, "gelecekte her şey daha güzel olacak" boku) hayatımızı buna göre şekillendirmeye, daha doğrusu oluruna bırakmaya alışmışız.
Bir de benimle tartışan insanlar utanmadan diretiyorlar. "TÜRK MİLLETİ ÇALIŞKANDIR!", "TÜRK MİLLETİ ZEKİDİR!" Evet, siz kendinizi kandırmaya devam edin. Damarlarınızda akan kanın demir oranına falan baktırın. Ne bileyim hatta gidin kan testi yaptırın. Bakalım ne kadar özelsiniz ne kadar güzelsiniz. Çünkü açık konuşmak gerekirse ben çevremde beynini kullanan ve çalışan pek insan göremiyorum. Ya da kör olmuşumdur belki, eminim bunun da mantıklı bir açıklaması vardır sayın genç kurtlar. Milliyetçiliğinizle ulumaya devam edin. Bir de Atatürk'e tapmaya devam edin ki onun yaptıklarını ulaşılamaz bir enginlik gibi gösterip "O Atatürk'tü, o farklıydı, onun gibi insanlar 100 yılda bir gelir. Henüz 100 yıl dolmadı, hem o kişinin Türkiye'ye geleceği ne malum?" gibi mallıklarla insan gibi oturup iki güzel şey yapmayı ulaşılamaz ve imkansız gösterin.
Bok yiyiciler sizi.
İnsan olmadan önce Türk olun, bence de. Anlamıyorum yani. İnsan ülkesini sevebilir de, abi hiç bir zeka sahibi insan oturup da bir tipine bakmıyor mu yahu? Gözünüz çekik mi sizin kardeşim? %1'lik, maksimum %15'lik Türklüğünüz var genetik olarak baksanız. Hala neyle övünüyorsunuz anlamıyorum.
Ha ülkenizi sevecekseniz sevin de, holiganlıkla sevilmiyor ülke. Bağırarak yararlı bir insan olmuyorsun. Otur iki yararlı şey yap. Belki o zaman beni kafatasının içinde balgam olmadığına inandırabilirsin.
Çok görgüsüzüz. Çok yüzsüzüz. Çok kibirliyiz.
Ayrıca hiç bir bok da değiliz.

Açık konuşacağım.
Ben her yere kendimle ilgili, hayatımla ilgili her şeyi açıp saçacak, her şeyimi anlatacak bir tip değilim. Aptal yüzümün altında her ne kadar saçma olsa da gerçekçi nedenler de var bu kadar aptal olmama neden olacak. Ama anlamadığım bir şey de var. Bir insan nasıl olup da her şeyini anlatır? Tüm içinde kalan uktelerini, nefretlerini... Gidip de nasıl çocukluğuna iner, ya da ne bileyim nasıl ailesine söver toplum içinde ben bunu anlayamıyorum.
Her ne kadar ailemi sevmesem de, bilmiyorum. Yani bence bu çok utanç verici. Ebeveynlerim örnek anne baba olmadıysa bile bir şeyler yaptı bana karşı. Yani neredeyse sadece parayla bile olsa. Geçip de hayatında anne babasından tek fiske yememiş insanların salak suluk sebeplerle anne babasını sakız etmesine uyuz oluyorum gerçekten.
Aile içi boklar aile içinde kalmalı. Anlık nefrettir atarsın. Anlık olmasa bile aklına gelir söversin belki de. Bilmiyorum. Dün okuduklarım çok ağırıma gitti benim. Ona yakın bokları ben de yedim, biliyorum ama bu kadar derine inmek benim için utanç verici olurdu. Her ne kadar yaşananlar onun suçu olmasa da bence onun için de utanç verici olmalıydı.



Evet, ne kadar göt bir insan olduğumu görüyoruz.


Artık pek bir şey hissetmiyorum. Bilmiyorum hissedemiyorum yani. Beni canlı hissettiren tek duygu nefret oldu sanırım şimdiye kadar. Ama artık oturup da sebeplere inecek kadar düşünemiyorum. Şu ilaçlardan bir kurtulayım zaten direk beyin yanmalarına merhaba diyeceğim.
Anlık yaşamak çok boktan bir şey biliyorum ama elimden gelen başka bir şey yok. Beynim çok bulanık ve bu bulanıklık ancak görevlerimi görmezden gelmeme yetecek kadar zeka bırakıyor bana.
Ayrıca tebrikler, sinirlenerek ve kafamı bir şeylere takarak sağlığımı bozabildiğim bilimsel olarak açıklandı. Hem de bunu üst raddede yapıyorum. Buradan iç organlarıma selam yolluyorum. Bu kadar itaatkar olduğunuz için teşekkürler. Ayrıca işinizi lütfen düzgün yapın. Ağır hastalıklardan hoşlanmıyorum. Saygılar.

Alakasız belki ama yine tekrarlıyorum. Elimden geldiği kadar insanları engellemezsem kendimi sorumsuz hissedeceğim yoksa.
ÇOCUK YAPMAYIN. SEVİŞMEYİN. DÜŞÜNÜN. VÜCUDUNUZDAKİ KANI BEYNİNİZE YÖNLENDİRİN. CİNSEL UZUVLARINIZA DEĞİL.
Tekrar saygılar.

Yeni bir konu seçiyorum hayali kartlarımın arasından. Ve evet!
Şunu merak ediyorum uzun zamandır. Bir konuda yeteneksiz insanlar neden olmayan yeteneklerini bu kadar abartır?
Mesela çevremde çok var bunlardan. Çok yönlülüğümü her şeye bulaştırıp hiç bir şeyde başarılı olamayan biri olarak söylüyorum ki; benden 10 kat beter olan insanlar çok yönlülükleriyle övünmeyi başarabiliyor. Ya da ne bileyim vasat bile olmayan insanlar olmayan yetenekleriyle gurur duyuyor. Her bulduğu yere yazıyor SANATÇI RUHLU, MÜZİSYEN... falan diye. Valla bunu da anlamadım ama bu insanlara benden bir atasözü gelsin;
Boş tenekeden çok ses çıkar.

Ve evet! Medeni insanlar olarak tayt giyelim!!!!!!!!!!
Tayt vuhu!
Şunu merak ediyorum: Giydikleri pantolonun içini sucuk gibi dolduran insanlar bol pantolonlar içinde rahat edemediklerini söylerken acaba bunu sadece kendilerine acı çektiren bir şeyi ısrarla giydikleri nedeniyle aptal gözükmemek için mi söylüyorlar yoksa gerçekten de mazoşistler mi?
Dünya üzerindeki genç kızların %70'inin mazoşist olmasını imkansız olarak görmeyin bence. Benim bu durumu açıklamak için gayet mantıklı tezlerim de var ancak bu blog sayfasını böyle iğrenç bir konuyla kirletmek istemiyorum.

Balıkların gözlerinin nasıl işlediğini merak ediyorum çünkü balıkların gözleri bana çok saçma geliyor.

Şimdi gelelim bu yazının özüne, oturma sebebime. 15 tatilde neredeyse hiç çalışmadım. (Benim için bu yine hiç çalışmamaya denk geliyor, ama bazı hayvanlar için neredeyse her gün 1 saat çalışmaya falan denk gelebilir tabii) Ve bir 11. sınıf olarak şunu söyleyebilirim ki bu pek iyi bir şey değil. Zengin insanlar değiliz, hiç bir halt beceremesem bile başına geçebileceğim baba fabrikası falan da yok. Ayrıca denesem bir şeyler yapmayı beceremeyecek bir insan olduğumu da düşünmüyorum. Ayrıca herkes diyor ki "11. sınıfın II. döneminde 12 sayılırsınız. 12 temposuyla çalışmalısınız."
Kısacası demem o ki şu ana kadar hiç bir halt yapmadığım gerekçesine dayanarak artık ciddi ciddi çalışmaya başlamam gerektiğine karar verdim. (Şu "......den/dan itibaren it gibi çalışıcaaaam!" tarzında değil. Son 4 ayda bunun işe yaramadığının farkına varabilecek kadar çok kez bu cümleyi sarfettim.) Hayatımda hiç oturup da adamakıllı çalışmadığım için bunu nasıl becereceğimi ve bu işten nasıl canlı çıkacağımı pek bilmiyorum ama animeleri altyazısız izleyip fancomiclere aval aval bakmamak için tek şansımın Boğaziçi'nden geçtiğini farkettim.(Japonca öğrenmekten bahsediyorum.) İstanbul'da okuma fikrine ölümüne karşıydım ama sanırım ömür boyu raw anime lütfundan yararlanabilmek için Boğaziçi'nde bir mühendislik kazanmalıyım. Ablam bilgisayar mühendisliği oku dedi ama (farkında mısınız bilmiyorum ama ben bu sohbetleri sanki menüden yiyecek seçer gibi yapıyorum askdfhasnf) ben fiziğin mekanik tarafını daha çok sevdiğim için elektrik-elektroniği daha sevimli buldum sanırım. Gerçi elektrikten nefret ediyorum ama sanırım makine mühendisliğini de kapsıyormuş... Ya abi ben aslında mühendis de olmak istemiyorum. Ben hippi olmak istiyorum.
Ya her neyse işte Boğaziçi Elektrik-Elektronik'in de puanı boru gibiymiş kısacası. Puanların nasıl işlediğini daha yeni yeni anlayan biri olarak iş ciddiye binmiş gibi gidip puan araştırması yapmak falan da istemiyorum, çünkü yapsam muhtemelen bana inme inecek. Hahahahahaha
Kısacası kendime çeki düzen verip kendimi felsefik ve sanal hayattan soyutlamam lazım. O yüzden dün bu internet paketim bittikten sonra (23 şubatta bitiyor) bir daha internet paketi almama kararı verdim. Zaten sosyal açıdan kavanozun dibini yalayan bir insan olduğum için pek sorun yaşayacağımı sanmıyorum. Ama derslerden kaçamamak beni sürekli uyumaya yönlendirir ve uyumaktan komaya girip ölebilirim diye korkmuyor değilim. (Yapacak hiç bir şey bulamadığımda uyumaya başladım şu aralar.)

Bir de kış olimpiyatlarında ben bir tek Speed Skating'e denk geldim. Artistik Patinaj falan hiç görmedim. Tumblr'daki fangirller Winnie the Pooh'lu peçete şeysiyle Yuzuru Hanyu'ya yavşamaktan salyalarını göl etmiş durumda. VE SANIRIM BEN SİNİRLENDİM. ABİ BUZ PATENİ KISMINI KAÇIRMIŞ OLDUĞUMA İNANAMIYORUM. Dün gece saat 2'ye kadar mal mal TRT'de tekrarını verirler diye dolaştım ama hiç bir halt bulamayınca da 1 tencere makarnama gömülüp göz yaşları döktüm.
Of ya yavaştan yavaştan acıkıyorum.

Ayrıca 7 Şubatta uçak kaçırmaya çalışan herife çok gülmüştüm. Abi olay daha sonuçlanmadan adam uçağı Soçi'ye yönlendirmeye çalıştığından en embesil insan bile anlamalıydı adamın olimpiyatlara gitmeye çalıştığını ve zararsız bir mal olduğunu. Tüm olayın ve olaya karışan insanların mallığı yüzünden 15 dakika boyunca haberlere bakıp bakıp kahkaha attım.

*Alakasız Gif alarmı*
Bu kediyi yiyebilirim.
Ama satanist değilim.
Ama yine de yiyebilirim.
Böyle her şeye sövdüğüme bakmayın. Zararsız aptallıklara içtenlikle sempati besliyorum.

Ayrıca ölüm fermanı yayınlanmış senseinize dua edin (buraya kadar okumaya zahmet eden varsa ona söylüyorum) artık çalışmaya başlamam lazım lan. Tembelliğimden ağlıycam nerdeyse.
Yağlı saçlarımın selamı var.
Daha fazla saçmalardım ama resimlerin yüklenmesini beklerken sıkıldım.

7 Şubat 2014 Cuma

Ginger Drops

Dün kafam o kadar iyiydi ki yazmak için oturduğum şeyleri yazmadan kalktığımı farkettim bu sabah.

...
Çok sıkılıyorum.
Ayrıca hayatım kendimle ilgili rezilliklerin farkına varmakla geçiyor. Neyseki o kadar rezil bir insanım ki farkına varmak için rezillik arayışına çıkmama gerek kalmıyor.
Farkettim de ben hiç komik bir insan değilim yahu.

Ayrıca resim çizme konusunda biraz kötü hissediyorum. Çizimim parça parça gelişiyor -o da lütfedip gelişirse tabi- bu yüzden hiç bir bütünlük yok. Ayrıca her zaman düzgün çizemiyorum. 2-3 haftalık aralarla yeteneğimi deşarj etmem gerekiyor.

Ben şunu anladım artık, ders falan çalışmayacağım belli oldu bu 15 tatilde. Sonradan çok pişman olacağım biliyorum ama tüm gün elimde telefonla yatakta yatmaktan da gına geldi yemin ederim. Elimin altında bilgisayar olması daha güzel bir his.

Keşke hikaye yazabilsem diyorum ama yok arkadaş, tık yok. Hiç bir yeteneğimde amatörlükte ortalama olma sınırına bile yetişemedim. Uzaktan baktığımda yaptığım her şeyden tiksiniyorum.

Hiç bir şeyden zevk almıyorum. Doldurulmuş balon gibi hissediyorum. İçi boş olma enginliğine bile ulaşamamışım. Ama en azından artık sinirli değilim, diyeceğim de... Benim sinirli olmamam zaten normal bir insanın sinirden köpürmesine eş değer olduğu için, bilmiyorum. Hayatta her yönden kaybedip aynı zamanda her yönden de kazançlı olan bir enayiyim.

Bu arada bugün rusyada kış olimpiyatları başlıyor. Vuhu!! Dün çok heycanlanmıştım bu yüzden ama bugün televizyonun karşısına geçip de izlemedim bile. Zaten başladı mı onu bile bilmiyorum. -_-

Öf yine sıkıldım.
Görmeyen varsa büyük bir stres atma şarkısı itham ediyorum size. Bu arada tumblog'umun yazı tipi baya ucubece küçük. Kör olursanız sorumluluğu üzerime almıyorum.

Bu arada bir ara blogun temasını değiştirmem lazım.
Son olarak da url'min arkasına .tr eklenmiş. FARKETMEDİM SANMA BLOGGER. ÇOK SİNİRLENDİM BUNA! Zaten telefondan da adam gibi girilmemeye başladı sana. Embesil site.

LSD

Blogger'ın açılacağı falan yok ben de ortam malı yeteneklerimi kullanıp not defterine yazmaya başladım.

Öncelikle bazı insanları çok kıskanıyorum. Bugün arkadaşımla konuşuyorduk. (Evet, bir arkadaş değil arkadaşım. Garip gelecek ama dünya üzerinde zevk anlayışı bana uygun olan insanlar da var.) Konuşmanın sonucunda ikimizin de son dakikaya kadar hiç bir halt yapmayıp son dakikada da hiç bir şey yapmayan insan tipinden olduğumuzu farkettik. Hayat sadece bana acımasız değilmiş yani.

Bazen düşünüyorum. Ne güzel diğer insanlar gibi dünya hırsım yok, dünya hırsını geçtim hırsım bile yok. Ne kadar engin bir ruhum var.Tam bir din adamı ruhu var içimde diyorum. (Aslında mevlananın falan olduğu şeyden olduğumu söyleyecektim de onun ne olduğunu unuttum. Lanet olsun sana, beni her daim satan sözcük dağarcığım.) Ben insanların arasından çekilmeliyim, kendimi varoluşumda olduğu gibi ilime, bilime vermeliyim diyorum ama sanırım benim hırssızlığımın nedeni ruhumun engin bir dinginlikte ve bilgelikte oluşu değil tamamen benim başı olan ama sonu olmayan tembelliğimden kaynaklanıyor.

Oturup bir şeyler yazabilen insanları çok kıskanıyorum. Zaten şu an bilgisayara girme sebebim de tff.net'te Fervor mei sanguis'in hikayesine yorum yapmak.
Ne kadar özverili bir insanım. Sırf bir yorum için külüstür bilgisayarımın dizlerimi yakmasına göz yumuyorum.

Lavabodayken sanatsal yanım atağa geçti ben de sanatsal fotoğraflar çektim. Bozuk telefon kameram yerine elimde adam gibi bir makine olsaydı çok daha profesyonel ve marjinal kareler çekebilirdim ama kusura bakmayın telefon kameramda makro ayarı falan yok.








bed hair (saatin 12'sinde hala aktif olan tek bed hair)

Ayrıca kendimden başka insanları da kumara teşfik ederek bugün bir ilk yaşadım. Sonuç olaraksa o kadar para harcamamıza rağmen o mal makineden iPad mini'yi kazanamadık.
Ayrıca arabanın içinde sakız tükürerek bir ilk yaşadım.

Şu an hiç yazasım yok ya ne yalan söyleyeyim.
Ben esin ipekle konuşucam güle güle blog.

NOT: Bir ara sizleri sphen saçmalıklarımla rahatsız etmeyi planlıyorum.

17 Ocak 2014 Cuma

Yine ben, yine ben, yine ben...

Kaç gündür açmaya çalıştığım sayfa sonunda açıldı ama sorun şu ki günler önce ne yazmak için bloggerı açmaya çalıştığımı bayağı bir unuttum.
Yani yine random gidicem, yine insanlar katlolucak.

İnsanlara dinlediğim şarkıları önerince genelde çoğu baş ağrısından yataklık oluyor. Ya da okuduğum fanfictionlardaki karakterleri ve başlarına gelenleri anlatırken veyahut ölmüş/ölenin yerine gelmiş rock grubu üyelerini tanıtırken çok zorluk çekiyorum.

Okul değiştirdim. Bu cümleyi yaklaşık bin kere yazdım ama yazdığım yazılardan neredeyse hiç biri yayınlanmadı. Her neyse, sonuç şu ki buradan da nefret ediyorum. İnsanlar her yerde mal beyinli.
Bu okulun tostları güzel ama. İçinde kaşar var. O yüzden mutluyum.
[Ama bahçesi göt kadar. Göt kadar derken de küçük götlerden bahsediyorum.]

ÇALIŞMAYA HALA BAŞLAYAMADIM.

Son 3 aydır it gibi çalışmam lazım diyip duruyorum ama tık yok. Şimdi de 15 tatilde it gibi çalışmam gerek diyorum ama açıkça söylemek gerekirse pek umudum yok.

Bir de boyuna uyuyorum lan. Ömrümün şu sıralar değil 1/3'ü yarısı falan uyumakla geçiyor.

Okulda inanılmaz bir inek profili çizdim sanırım. Çoğu kişi beni şu ortalıkta mal mal dolaşıp evde kıçından ter gelene kadar çalışan biri sanıyor. Ama hayır canceğızlarım o sizin gerizekalılığınız. Dersler dinlenince gayet de yapılıyormuş yani.

Bugün sınıftaki bir oğlanı kendi felsefik yoluma sokmaya çalıştım. Biraz daha uğraşırsam bence beceririm yani.

Tarihçiyi tek dönemde kendimden nefret ettim. Adamı rezil etme gibi bir iç güdüm var. Ama açık konuşmak gerekirse o da rezil edilmeye çok açık davranıyor.

Sınıfım adeta bir mal arabası. Ben yine nereye düştüm yea.

Hala dünya nüfusunun azaltılması gerektiğini ve azaltılırken de nitelikli vatandaş yetiştirme çalışmalarına başlanması gerektiğini savunuyorum. Bu kadar şımarık, attention whore ve kendini elf sümüğü zanneden malların arasında uzun süre kalırsanız siz de benim takipçim olursunuz.
Takipçim olun.
Tarikat kurucam.
Peluş hayvan giysileri giyerek ayin yapıcaz.
BANA KATILIN.

Konya'da kafasında kurt kafası şapkası olan birini görürseniz o benim. Gelip konuşabilirsiniz. Zaten arkamdan uluyanını mı istersin, arabasını durdurup şapkan güzelmiş diyenini mi istersin bütün absürtlükleri hayatıma absorbe etmiş vaziyetteyim.

İt gibi yemek yiyorum. Bugün 2,5 defa kahvaltı ettim. Kahvaltıdan sonrasını saymak istemiyorum. Bari yediğim şeyler tuvalete gideceğine bana boy olarak geri dönse diyorum da Lord Hobbit-chan-san-sama-dono olarak Hobbitland'i kurmadan bu dünyadan göçersem geleceğin elektronik bağımlısı balgamdan bozma beyinli Hobbit-chanlarına kucak açacak bir yuva olmayacak.
Hobbitland'e prensip olarak 167 üzerini almıyoruz bu arada. Ama kambur durmaya meyilliyseniz ve psikolojikman kısa hissediyorsanız kapımız size de açık.

Eski okulumla yeni okulum liseler arası basketbol turnuvasının finaline kalmıştı. Ve ben direk karşı tarafa fırtıp orada tezahürat yaptım. Garip olan o okulda okurken o kadar taraftar havasına girdiğimi hatırlamıyorum. Yavşaklık böyle bir şey işte...
Bir de işin kötüsü eski okulumun takımı teknik açıdan daha iyi olmasına rağmen (Senatçı gözlerin neler görüyor ninça???(Kaslardan ve basketboldan anlarım. U_U)) son 10 dakikada ayıptır söylemesi boku bokuna yenildiler.
Ben hangi tarafa geçersem o takım yenilir.
Aile laneti no 2.
[İlk lanetimiz her dizi/film/kitapta öylesine açtığımız bir bölümde sex sahnesine denk gelmek]

İnsanları ellerinden tanıyabildiğimi söylediğimde bu etrafımdakiler tarafından garip karşılandı ve bu da benim garibime gitti.

Ablam bana Whatsapp'tan "Ya Frozen muzikalmis,km izlr onu ya iykkk" diye mesaj atmış. Abla şu klavyeyi Allah rızası için adam akılllı kullan.
Bu arada gerçekten de, umarım şarkıları embesil gibi Türkçe'ye çevirmeye çalışmıyorlardır. (Tabii ki çalışıyorlar yoksa bu kadar gecikmeli çıkmazdı) Yoksa "BIRAK GİTSİN/SALLA GİTSİN/VAZGEÇTİM" tarzı uzun soluklu kulak tırmalayan hece uzatmalı çeviri Disney şarkıları dinlemek zorunda kalacağım. Ki halimden bayağı bir belli olması lazım, bunu hiç istemiyorum. Keşke tüm animasyon filmlerini çocuk filmi olarak algılamayıp sadece alt yazı geçip bıraksalar.

Şu sıralar herkesle dalga geçiyorum.
Ve her kafam bozulduğunda "vufu pantolonumun içinde tayt var" diyip paçamı sıvamaya başlıyorum.
...

Yine servisçiye uyuzum.
Ya da servisçiler cins olarak uyuz insanlar. Ama sanmıyorum yani bence bu tamamen benim (varolmayan) şansımdan ibaret.

Ya aslında ben herkese uyuzum.
Ama geçen yıllardaki kadar takmıyorum. Ya da takamıyorum. İlaçların faydası.

Saçlarımı günlerdir yıkanıcam yıkanıcam diye kaşıyıp durdum. Yarın da bir arkadaş beni kuaförüne götürecek. Annem "ne olsa orada yıkayacaklar uğraşma" dedi. Ben de "olmaz yeaa" dedim ama sonra gülüp "sen de benim kafamdansın eheheahehaeah" dedim. Kuaföre tek başıma gitsem sorun olmaz, rezil olmaktan utanmıyorum ama ben öyle gidersem rezil olacak kişi arkadaş olacağı için vazgeçtim. Eğer üşengeçlikten ölmezsem banyo yaparım herhal.

Bu arada fanfiction okumaktan bir hal oluyorum. Bir kaç öneri isteyen olursa;
Year of the Caterpillar [Free!]
Threads of a Fairy Tale [Shingeki no Kyojin]
Born to be Alpha [Free!]
gibi ciddi ciddi takip ettiğim fanfictionlar var. Threads of a Fairy Tale hem baya komik hem de bayağı bir malca ama merak etmeyin tüm bu fictionlar şimdilik aile boyu ilerliyor.
(Hardcore bir şey falan istiyorsanız zaten bana bakmayın abi, benim psikolojim yeterince bozuk bir de gaylerle daha da bozmayayım.)

Bu yazı şu an bayağı bir bozdu bence...

Tamam şimdi mim yapıyorum. Beni mimlediği içün Meleksi Böğürüşler'e tişkürlerimi sunuyorum. (Sanırım benim de birilerini falan mimlemem gerekiyordu ama ayağım uyuştu valla bana hiç bakmayın kafam başka yerde.)

1. Şimdiye kadar okuduğunuz kitaplardaki en gerçekçi ikili ilişki hangi kitapta ve kimler arasında oldu?
Öyle bir şey okuduğumu hatırlamıyorum. Ama çok düşünmem gerekirse.......................... [hala düşünüyorum bir saniye]...................... Valla bilemiyorum. Hem çok var gibi hem de hiç yok gibi.
2. Kitaplarda hangi tür insan tipinin daha çok yer almasını istersiniz?
 Sanırım bu konuda bayağı bir fikrim var.

  • Öncelikle sürekli yanlış seçimler yapıp eninde sonunda kendi kendine yarattığı bok çukurunda gebereceğini bildiğinden hayatının devamında ne yaptığını pek önemsemeyen bağımlı tipleri seviyorum. (En ünlüleri arasında Elric of the Melniboné var bu karakter sınıfı içerisinde sanırım ama açık söylemek gerekirse o kitapları okumadım. Biraz kendi karakterlerim üzerinden gidiyorum sanırım.)
  • Erdemli ve elinden geleni ardına koymadan doğru bildiğini okuyan, dik başlı, sert mizaçlı ve gerektiğinde fedakarlık yapmayı bilen karakterleri de seviyorum. Ama bahsettiğim şey 15 yaşında dünyayı kurtaran salak anime karakteri tipi değil. 
  • Bir dakika, ben fedakar karakterleri seviyorum sanırım. Onların ölümleri olmasa kitaplarda dram çarkı yürümezdi.
  • Bir de embesil, badboyumsu isyankar tipleri seviyorum. Ya da daha çok onların kendilerini rezil edip durmasını.
4.Kitaplarda ana karakteri en gerçekçi kılan ve onu sevdiren özellik nedir?
Duygu ve düşünceleri sanırım. Çünkü ne kadar sınırlandırmaya çalışırsam çalışıyım 5-10 özelliğe sığdıramam herhalde bunu.
5.Betimlemeler ne derece önemlidir?
Bence çok çok çok çok önemli. Çünkü ben aklımda canlandırarak okuyan tiplerdenim. Mekan ve olayı iyi kurgulayan ve sonra da bu iki ögenin birbirlerinin içinde doğal durmasını sağlayan yazarlar adam gibi yazardır.
Bir de açık konuşayım ben karakterlerin tiplerini çok merak ederim.



Sanırım bu yazıyı burada kesiyo
ru
m.


BIZTTT