23 Mart 2013 Cumartesi

Acı

Sürünüyorum şu an. Akşam terlik giyme muhabbetinde keşke ciddi olsaymışım. Yarım yamalak grip olmayı geçtim bir de ne halt yediysem artık bağırsaklarımı bozmuşum.
Evet, cidden ottan pohtan bahsediyorum farkındayım. Ama uyuyamadım. Ne yapsaydım yani?

Bazen acı çekmekten hoşlandığımı falan düşünürdüm ama sanırım o sadece sinirlenince olan bir şey, ya da sadece kan akan veya moraran yaralar için geçerli. Yara olmayan şeyler için değil. Sonuç olarak mazoşist değilmişim bu iyi bir şey.

Sanki kansızmışım gibi ellerime sıcaklık da gitmiyor. (Gerçi son yarım saati tuvalette geçirdiğim için de olabilir.)

Nasıl uyudum da becerdim anlayamadım ama kafamın arka tarafında iki adet inatçı ibibik var. Anime karakterlerine mi döndüm yoksa ibibik kuşuna mı bilmiyorum.

Tuvaletteyken ne yazacağımı düşünmüştüm aslında da gelmiyor şu an o istek. Neyse, bir şekilde kıvıracağız.
Tüm vücudum uyuştu, eğer şu an ölürsem dünyanın en saçma ölümlerinden birine kurban giderim herhalde.
Şaka maka çok soğuk.
Daha doğrusu vücudum öldüğü için soğuk çarpıyor.

Annem geri dönüyormuş.
Eksikliğini hissettim mi? Hayır. Özledim mi? Hayır. Ben bir öküz müyüm? Elbette.

Saçma bir şekilde, düşüncelerle kendime işkence etmeyi ne kadar seversem seveyim artık bunu yapmıyorum. Neden? Çünkü çok kibirliyim. Hah, bir de sözde gözlem yapıyorum. Artık işkence etme kısmı yok. Sadece düşün, düşün, düşün, taşın.
Mutlu yaşa.
Hoşuma gitmiyor.
Zaten şu ana kadar ne benim hoşuma gitti ki?

Dün kitap okuyacağım diye blogu kapatıp salak suluk şeyler yaptım. Bilgisayarın başından da kalkmadım. Msn'im bozuk. İnternette de yapacak bir şey yok. Ne kadar saçmaladığımı siz tahmin edin. Omegle'ye girdim. Hep apaçiler kız arıyordu. Hepsine erkeğim dedim ve hepsi de konuşmayı kapattı. Bir kaç gavur arkadaşla konuşsam da onlarla da muhtemelen sohbet sarmadı.
Neden bu kadar gerizekalıca şeylerle uğraşıyorum acaba?

Okuldan korktuğumu farkettim. Ciddi bir korku değil. Sadece başınıza bela olan ve utandığınız bir şeyin korkusu gibi. Nefret etme sohbetlerini son gaz geçiyorum; cidden, ne yapacağım ben? Okul ve onun getirdiği sorumlulukları istemiyorum. İşkence gibi. Hazıra konmak tabii ki en kolayı ama sırf insanlara haksızlık olmasın diye o işten bile vazgeçiyorum. (Ki zaten malumunuz, ailecek para kırmadığımıza göre halihazırda konabileceğim pek yer yok.) Ders çalışmak hala saçma geliyor. Zaten saçma da.

Yine acı çekmeye başladım. Yatağa girip ısınmaya ihtiyacım var.
Bir saçma yazıda daha buluşmak üzere. Bööö.

22 Mart 2013 Cuma

Varolmayan Beyin Fonksiyonlarım

Artık beynimin sadece rüzgar yedikçe sızlayan moron bir organ olduğunu düşünmek üzereyim. Ama sevgili bilim bunun böyle olmadığını iddia ediyor. Gerçi kafamın içinde saman varsa bu her şeyi değiştirebilir.

Sıkıldım. Yine sıkıldım. Hep sıkılıyorum. Evet, geri zekalıyım, evet, ergenim falan filan. Popi insanların veya günümüz mallarının neden kendilerinin sorunlu ve özel olduklarını düşünme eğiliminde olduklarını anlayamamış bulunmaktayım. Ama sanırım bir teorim var;
O kadar meymenetsiz, gereksiz ve beceriksizler ki tatlı dilleri ve yılışıklıklarının kendilerini kurtaramayacağını anladıkları an aşağılık kompleksi ve megalomanlıkla karışık, gerçekte egoistliğin tanımını bilmemekten dolayı oluşmuş kafa karışıklıkları ve bulamaç olmuş beyin kimyalarıyla ilgi çekmeye çalışıyorlar.
Klinik deneyler şu ana kadar bunu gösteriyor, tabii ki popüler bilimin bu konudaki yorumlarını bu deneylere katmadık; çünkü o da bir popi.

Bu konuya geri döneceğim ama ondan önce; kitap yazacağım demiştim ya hani... O iş sanırım bana göre değil. Oturup da bir şeyler yazmak çok zoruma gidiyor. Az önce 11'lik fontta bir şeyler karaladım bir sayfaya yakın. Ortaya çıkan sonuç; çocuk yetiştirme yurdundan kaçan seslerin renklerini görebilen sinestezi sahibi bir çocuk ve onun ağabeyi, ağabeyine yavşayan bir keriz kız, yağmur, bodrum katlar ve soğuk. Zekama hayranım. Ama ondan önce sanırım ayağıma bir terlik geçirmeliyim -elbetteki üşendim- soğuk saçmalığı muhtemelen ayağımdan kaynaklanıyor.
Demek istediğim ben sanırım asla yazar olup para kıramayacağım. Haddinden fazla üşengecim. Eğer olur da bir mucizeyle saçma salak hikayeyi bitirirsem (dediğim gibi daha 1 sayfa bile yazmadım şalsdfj) direk her yayınevine yolların herhalde. Basmazlarsa da basarım ortalığı.

Dışarıda fırtına kopuyor. Her an karşıdaki binanın çatısı uçup kafama geçebilir.

Anlamadığım şey; bu yazla ilgili teorilerim doğru çıktı. Mevsim normallerinden 10 derece üzerinde yaşanacakmış. Gebereceğim için üzülüyorum. Konya'da kış bile olmadı. Kar deseniz, merkezde1 milim bile tutmadı. Sadece 2 kere yağdı o da yağmurla karışık. Dünya'nın yaşanamayacak kadar içine edildiğini düşünüyorum ve muhtemelen haklıyım.
Her şeyin içine sıçmamıza yardım ettiğiniz için hepinizi canı gönülden tebrik ediyorum arkidaşlar :=)))

Çoook, çoooooook, çooooooooooooooooooooooooookkkk ödevim var. Harbi çok fazla kısacası. Bu yıl ilk kez kontrollü olarak tarih ödevini yaptım. Okul açılalı 6 hafta olmuş ve ben düne kadar bu altı hafta içerisinde 10'dan fazla kitap okumama rağmen sadece 5 soru çözmüştüm. (Şaka falan değil, cidden 5.) Bundan sonra çalışacağım diyorum her seferinde ama artık bana bile inandırıcı gelmemeye başladı. Okulu düşününce, nasıl öleceğimi düşünmekten on bin kat daha fazla işkence çekiyorum. Ki yaşlanarak ölmekten pek hoşlanmayacağım gibi 10 dakikada bir aklıma gelen ölüm şekli de genelde o oluyor.

Daha daha... Sıkılıyorum, sıkılıyorum, sıkılıyorum, sıkılıyorum, sıkılıyorum, sıkılıyorum, sıkılıyorum ve sıkılıyorum.
Ve de gök inliyor.

Buz ve Ateşin Şarkısı'nı (direk Taht Oyunları) okumaktan artık beynim döndü. Tamam kitabın evreni çok güzel, tam benim hayal gücü zevkime uygun falan ama arkadaşım bu kadar uzun yazılmaz ki.

Ayrıca Sansa'nın gözünden olan bölümler cidden acayip sıkıcı ve kusturucu. (Tazı yoksa tabiisiiiiii)
Bazen merak ediyorum, bu seride Sansa'yı sevebilen var mıdır acaba diye de... yok, sanmıyorum. İmkansız çünkü. Kız tam bir embesil.

Her neyse, geri döneceğim konuya geri dönmüyorum. Çok üşendim. Gidip kitap okuyacağım. Okumam gereken bir ton kitap var ve internette yapılacak hiç bir halt yok.

Kafama hala herhangi bir çatı uçmadı. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi emin değilim.
Sanırım bu kadar.

17 Mart 2013 Pazar

Arkadaşöm Şarj Aleti


Oh oh oh oh!
Hayır inlemiyorum, gülüyorum.
Şimdi ben bunları not defterine yazıyorum çünkü interneti bağlamaya acayip üşendim. Ve word'e yazınca da yazı tipi değişiyor, blogger'ın kodlarıyla uğraşmakla uğraşamam.
Dikkatim çok dağınık şu sıralar, bu hoşuma gitmiyor da değil ama. Aması yok.
Şablona nasıl mıçtığımı hatırladıkça üzülüyorum. Ben bu blogla evlat acısını da tattım ya. Beheyt beah.
Değer verdiğim blogları sayarsak...  3 çocuğum var. Biri Tumblr, tam bir gerizekalı. Etrafından ne görürse onu yapıyor. Diğeri Blogger. Birazcık mal ama özünde iyi çocuk. Tabi şımartılmasa daha bir iyi olajak. Diğeri de Wordpress. En sevdiğim eflardım. Eskiden yazdığım Pörtlek Kuzu hikayemin adeta baş karakteri. Pörtlek gözlü embesil yafrum eflardım benim. Yüz üstü yere kapaklanan, grotesk kuzu. Ama onu her ne kadar sevsem de blogger yüzünden göz ardı ediyırım.
...
(c) SAMURAYZADEOĞLU HOLDING ÜRÜNÜ
Tam bir ergenim.
Sohbete bak asşlkfj
Ne diyom yağ ben?
Pörtlek Kuzu diyince... Ben şaka maka yazdım böyle bir şey. Ya kayboldu ya da silindi. Ama eğer bir gün olur da bulabilirsem oturup devam ederim o hikayeye. Çomutteşemmdi.
Hikaye diyince de, hikaye yazmaya karar verdim. Günlerdir blogdan bloga sürtüyorum. En az 130 post falan okudum. Kendimle gurur duymak isterdim ama bence yaptığım kuru moronluk. Her neyse.
İşte hikaye yazmaya karar verdim ciddi ciddi. Hemi de beyle süper güç falan olmayan. (Aslında bilmiyorum belki psişiklik, teletabiklik falan kata- HAYIR.) Şimdi birden beyle konuyu ortaya zortlatınca, sipariş usulü hikaye gibi duruyor biliyorum da hayır. Ben bu hikayenin karakterlerinin tiplerini bırak giydikleri paltonun fermuarına kadar tasarlamış insanım.
Haaa...
AMA ŞÖYLE BİR SORUN VAR.
Baş karakterimin adı (daha doğrusu takma adı (Aslında tam olarak baş karakter değil (Baş karakter ne biçim bi kelime lan (Söz dizisi mi? (Ad tamlaması mı? (Dil bilgim boh gibin bilmiyorum.))))) Josh ve Rus olduğunu da düşünürsek, Bob bile daha iyi bir seçim olurdu. Aslında emin değilim yani... Ama Joshua diye bir rus adı olduğunu sanmam. Neyse. Caşka diyim rus olsun işte.
CAŞKA, CAŞKA, CAŞKA, CAŞKA, CAŞKA, CAŞKAAAAĞ!!!!
Her yazımda neden geri zekalı gibi aynı espriyi yapıyorum bilmiyorum ama;
Josh 27 yaşında. Yan komşusu olan büyükanne ona Caşka diyor. 198 boyunda, Redbull'dan ve kıvrak hatunlardan hoş- TAMAM. YETER. KIVRAK HATUNLAR KISMI YALANDI. ORAYI SÜPËRNÄTÜRÄL'DÄN ÇÄLDÏM.
Şimdi aslında diyorum, adam sigara bağımlısı olunca aceba ergen hikayesi gibi mi olur diye de... HIYAR YHEAGH NİYEN ÖYLE OLSUN!?! Adamın tambılırı var. ...Gerçi bu herşeyi daha fazla ergenleştirdi. Tamam.
İki saattir kendi kendime ne saçmaladığımı anlamadığımı da eklersek, boşverin.
Annem bu aşşam evden ayrılıyormuş. Babam da benden kalem istedi az önce. Neden bilmiyorum. Neyse. Annemin evde olmaduğu zaman diliminde okuldan çıkıp eşek gibi yol tepmeme gerek kalmayacak. Eve yetişme zorum olmayacak. Zaten babam evde olmayacak. Rahatım. Keh keh keh keh. Servisi bırakıp durma fantezim nereden geliyor emin değilim ama durum böyleyken epey eğlenceli oluyor hayatım.
Ya aslında şöyle bir şey var. Bunu demek için çok uzuun zamandır bekliyorum. Daha doğrusu beklemiyorum da hiç bir yazımın kenarına köşesine sokacak bir yer bulamadım. Mantıklı bir bağlama noktası da bulamadım bu söyleyeceklerime.
Sevgili bulogunu diğer herkesin okumasına kapatan insan;
Ben senin bulogunu okuyordum.
Ciddi ciddi okuyordum. Bunu bana neden yaptın? Yani eğer gerçekten hiç okunmamasını istemiyorsan böyle devam et ama olur da bir tarafın egonu tatmin etmek isterse ben her zaman dibine kadar işsiz olarak burada duracağım. Ve arzu edersen yazılarını okurum.
Sadaka verir gibi söylemiyorum cidden. Okuyorum lan!!!
Atar burada sona eriyor.
Tabii ki arkadaşımızın bunu okuma ihtimalinin binde bir olmasını geçtim, ben pek ihtimal vermiyorum yani. 3 gün önceye kadar sıkıntıdan blogu kapatıyordum.
Ne kadar mal olduğumu düşündüğüm her defasında üzülüyorum. Desem yalan olacak, ama zaten her sözüm palavra takmayın bence siz.
Yakın zamanda muhtemelen şablonu adam etmeye çalışırım. Artık becerememeye başladım neden bilmiyorum ama her şey birbirine girdi sanırım sadeleşmenin zamanı geldi bebeişim. BEBE İŞİM.
Canım şey çekti. Adı neydi onun? Hani muzlusu falan vardı. Bebek bisküvisi.
Blogumuzda püskefit dağıtımına başlamıştır.
Saygılarımızı sunar, yakın zamanda buluşmak dileğiyle yayınımızı yarıda keseriz. CİLET GİBİ KARİZMAM VAR OLM NE SANDIN!_?!

16 Mart 2013 Cumartesi

Ninja dı Şablon-Killer

Neden sürekli böyle iğrenç şablonlar yapıp sizi her defasında kör etmeye çalışıyorum bilmiyorum. Eskiden şablon işinde bu kadar fena değildim. En azından insanlar blogumun kolları arasında can vermiyordu.
Konsepti, niye Deri Ceket Ninja ve Hippi Ninja yaptım emin değilim.
Gerçi dün gece en son bloga yazdıklarımı okuyup okuyup gülme krizine giriyordum. Nasıl bi kafa yapım olduğunu çözemedim hayla...
Çok rezilim. Yivvrennnççç!

Şablonu sallayın da, bugünü pazar zannedip duruyorum. Sonra da efkarlanıyorum. Efkarlanma kısmı olmasa, sanırım cuma günü okula gitmemiş olmak mutteşemm bir şey.

Çok işsizim. Öyle böyle değil. Durumum gerektirdiği üzere de saçmalayıp duruyorum. Sabah deviantarta abanmıştım. Milletin resimlerine bakıp bakıp 'Asla böyle çizemiyciiim ühühühü' diyen ağlamıştım... Ne günlerdi.
Sonra yemek yedim mesela.
Sonra geri yatağa yattım. Yine deviantarta falan feşmekana abandım.
NİYE ABANIP DURUYORUM?
Neyse abanma maceram burada bitmedi. O kadar kolay değil.

Alıştırarak söylemem gerek bunu. Çünkü sapık olduğumu düşünmenizi istemiyorum.
Eğer olur da... Blogger Kumanda Panelinizde... olması gerekenden 60-70 fazla görüntülenmeniz varsa... Belki de 100. Bilmiyorum, her şey olabilir. O BENİM. Evet, blogunuzu baştan sona devirmeye çalışıyorum. Kafayı sıyırdım.
Şimdi, şöyle bir yanılsama yaşayıp da şu sözleri sarfedebilirsiniz; "Madem o kadar sıtalkırlık yapıyorsun, ne halt yemeye yorum yapmıyorsun lan hödük?"
Sorun şu ki; ben yorum yapamamaya başladım. Şaka falan değil. Olmuyor yani kısacası. Okuduğumu farkettirmek için kenardan tırtlatmak istemez miyim, isterim elbette, ama yorum bir halta yaramıyor bu konuda.
Bir de, her yazıya yorum yapılmıyor. Mesela benim blogdaki hiç bir yazı yorum yapılacak nitelikte değil. Yorumlar çiğ köfte partisinde kafayı bulduktan sonra bilinçsizce yazılmış gibi oluyor, hele bir de ben onlara cevap vermeye çalışınca diskotekteki maganda kişiliğine bürünüyorum. Bilincimi yitiriyorum.
Kısacası bu blog işi bir acayip.

Ne saçmaladığımı ben de anlayamadım. Her neyse. Karışık yani durumlar.

NOT: Neden bilmiyorum ama Hanna Montana'nın açılış müziği kafamda dönmeye başladı. Sanırım belamı buldum.

Imma Nigga

YOEAAAĞ!

Çölde ayı gören bahtsız bedevi miyim, kutupta kafasına ananas yağan şizofren ninja mıyım yoksa gayet normal bir insan mıyım bilmiyorum ama beyle beyle sıkıcı bir insan olmaktan çok sıkıldım.

Sıkıcı olduğumu zaten biliyordum da felsefik boyutta sıkıcılık bir yerden sonra yan etki yapıyor.

Şekil 1.a.
Beyle acayip bir kalemim var artık. (Bkz.: Şekil 1.a.) Beleş olan şeyleri çok seviyorum. Pembe değil de mavi, yeşil veya siyah falan olaymış, iyiymiş ama şansıma böyle yapmışlar işte.
Ama o havalı ifadesine bakmayın siz. Her gün saçlarını süpürge edip klavyemi temizliyor... Çok özverili...
Düşündüm de ad vermem gerek benim bu kaleme. Olmuyor yani böyle. Sanki bir eşyaymış gibi çağırmak istemiyorum onu. Saçlarını ve yüzünü benden almış zaten. Ona böyle bir saygısızlık yapamam.
Ad düşününce de... Çalı Süpürgesi veya Bob koyamam adını. Benim için fazla tahmin edilebilir isimler bunlar. Her neyse. Sonra düşüneyim artık adını.
Yanlız gözüme batıyor da, arkada bir defter var ya hani. Kırmızı. O benim Türkçe defterim. (Yani bence Türkçe, aslında 2 farklı ders var ama sallayın.) Sırf dersten nefret ettiğim  için kırmızı aldım. Kırmızıdan da nefret ederim. Nasıl bir manyaklık bilmiyorum ama derslere göre defter alma alışkanlığım var. En güzel defterleri, en ciddi şekilde tuttuğum derslere veriyorum mesela. Sonra bir deftere hangi renk kalemle başladıysam o renkle devam etme gibi saçma bir takıntım var. Nereden edindim bilmiyorum, zaten çoğu zaman da başarılı olamıyorum ama sanırım gün be gün manyaklaşıyorum.


Kafayı sıyırdığımdan beri farkettim de hayatıma renk gelmeye başladı. Her tarafta etkisiz eleman kıvamında curcunalar kopuyor. Çevremdeki olayların gereksizliğinden ve saçmalığından diyecek bir şey bulamıyorum. Mesela başlayayım bir ucundan;

  • Günlerdir okulda gitar çalmaktan parmak uçlarım maviye döndü. Ne mantık ben de bilmiyorum valla. En az benim kadar geri zekalı bir bünyem var. 
  • Geçende, aylar sonra ilk kez bahçeye çıktım. Tabii bizim sınıf  gökyüzü zindanlarından bozma en moronca yerde konumlandığı için teneffüs bitip de derse 25 dakika geç kalmadan bahçeye inilmiyor.
  • Oluşturduğum karakterimin yerinde geçip, aşk acısını çekmekten artık gerçekten aşık olduğumu düşünmeye başladım. Hayır, yok böyle bir acı. İNSAN HİÇ Mİ AÇILMAZ?!?! YANIYORUMMM, YANIYORUMMM... Claude, Allah belanı versin geri zekalı çocuk! Zaten adından belli. Beyin özürlü. Aşkına edeyim ben senin. (*Claudian = Lame(Özürlü demek yani direk, gerçi topal anlamı da var, neysem)) - (Bu arada şaka yapıyorum, yanmıyorum tabiikisi de amma velakin ki cidden iğrenç mide ağrıları getiriyor bu açılayamama/kavuşamama şeysi. (Aç da olabilirim. (Evet, muhtemelen açım.)))
  • Şu melez sözleşmelerinin 3. kitabını alıp okudum. Ve kitap okumaktan soğudum. Kustum resmen, lanet olsun. 3 gündür tek sayfa kitap okumadım acımdan. Yavşak erkeklere ve kavuşup saçmalayan çiftlere bir son verilmeli. Kitaplar insanların yiyişmelerini ve mantıksızlıkta çığır açmış sözlerini okutmak için yok. (Kitapta hala idrak edemediğim mıçmıç sevgili nutukları vardı. Şaka maka anlayamadım lan. Ardada yanlışlıkla dizilmiş sözcükler gibi geldi bana.)
  • Gelecekte ne olacağıma hala karar veremedim. O yüzden ders çalışmaya da başlayamadım. Ne olacağımı kestirsem ona göre çalışacağım, ama o da yok. Seçeneklerim arasında gurmelik, çevirmenlik, havuz süslüğü, müzik grubu kurmak ve internette saçma bir takma adı olan ünlü bir illustratör olup paranın dibine vurmak başı çekiyor. Hepsi süper beleş ve eğlenceli meslekler.
  • Bu bilgisayarın da güya altında fan var ama hala fırın mübarek. Ev mi döşüyorsunuz? Her şey çok mu pahalı? Bir HP bilgisayar edinin. Hem bilgisayar, hem kalorifer, hem de fırın olarak kullanın, siz karlı çıkın!
  • Sözde o kadar yeteneğim var ama (biraz geç farkına vararaktan) farkettim ki hiç bir yeteneğimde amatörlüğün dibinin dibinden 2 karış yükseğe yol alamamışım. Resim, cık. Müzik, cık. Resmi olarak amatör sayılabildiğim tek alan yazı yazmak ve onda bile sürekli düşündüklerimi ifade edemiorm yha .s.s.s modunda dolaşıyorum. Aslına bakılırsa, sanırım düşündüklerimi ifade etmek istemiyorum.
  • YORUICHI-SAMA! IEEEEEEEE! >///O///<  (Bleach izlerken lezbiyene kayan sadakat ilişkisinin Ninja'nın psikolojisine yararları.)
  • \o/
  • Saat iki ve her an basılma korkusuyla yaşıyorum.
O değil de maddelerden sıkıldım ben düz devam ediceyğm.
Bir konuyu konuşmam gerekirse... PAS.
Diğer konuyu unuttum.

.:.:.:.SIKILARAK GEÇİRİLEN BİR HAYATIN ORTASINDA PATLAYAN BİR BALON OLMAK.:.:.:.
Bir gün sıkılıyordum. Ama nerden bilebilirdim o günün son günüm olduğunu?!? Ah o gözler, o gözler. Yakıyor, sulandırıyor o gözleri, muhteşem parlak ışık... Bir ağrı giriyor başına yavaşça. Uykuya teslim oluyorsun. SÖÖNSÜÜÜĞZ BİR ÜYKÜYEEAAĞ...
Bir ergenin dramı.
Ninca, daha 16 yaşındaydı. Arkadaşları ona Ninca diyordu. Herkes onu kazulet sansa da o hala saf ve temizzzzz bir çucuktu. Ama bir gün bilgisayarın başında çok oturdu.... VE KAFAYI SIYIRDI.
SON.

Çığır açtım sanırım hikaye konusunda. Biraz yavaş davransam çok iyi olacak.

Hmm... Şimdi size yaşanmış bir şanslı kerzekalı'nın hikayesini anlatacağım. (Kerzekalı da kerhane gibi geliyor kulağa ama hayır. Keriz ve geri zekalının birleşimi. Kerizekalı da denilebilir tabii ki ama bana kerzekalı daha simpatik giliyır.)

Bir Ninja vardı. Az önceki Ninja değil ama. Daha cool bir Ninjaydı. Herkes ona Dipfıriz Ninja derdi. Ninja, tüm o kuulluğuna rağmen okula gitmek zorundaydı. Ama aynı zamanda çok üşengeç bir insandı. Günlerden çarşamba günüydü ve Ninja 3 gündür banyo yapmıyordu. Saçları hunharca kaşınmaktan yağlanmaya başlamıştı ve uzun zaman önce tecrübe ettiği üzere yağlı saç ona uzun, sarışın veya siyah saçlı erkeklere yakıştığı gibi yakışmıyordu. (Bu olayın etkisiyle geçmişte çok göz yaşı dökmüştü, Ninja.) Banyo yapması gerekiyordu... Ama uzun zamandan beri sol omzunda konuşlanmış olan Deri Ceket Ninja onu ayarttı. Ninja'nın kulağına en sevdiği şarkıları fısıldadı ve onun başını ağrıtıp uykusunu getirdi. Bunu gören Hippi Ninja, Deri Ceket Ninja'ya sinirlendi. Ninja'nın sağ omzuna temelini attığı çadırından fırlayıp Ninja'yı uyanık tutmak için ve Ninja'nın omzunda açan çiçekleri toplayıp koklayabilmek için yoğun uğraş verdi. Ama anlaşılan çiçeklere olan ilgisi daha ağır bastı ve bir süre sonra Deri Ceket Ninja Headbang yapıp, Ninja horul horul uyurken; Hippi Ninja da kendini saçlarında çiçeklerle sırtüstü çimlere uzanmış gökyüzünü seyrederken buldu. Sonraki gün yine aynı şeyler yaşandı. Ama bu sefer Hippi Ninja gökyüzünü seyrederken içinde bir huzursuzluk vardı. Durum ciddiye binmişti. Artık Ninja'nın banyo yapması gerekiyordu. Hippi Ninja, bunun çaresini de sabah okula gitmeden alarm kurup Ninja'yı uyandırmakta buldu. Ve gece rahat bir uyku çekebildi.
Ertesi sabah Ninja her zamanki gibi Deri Ceket Ninja ve Hippi Ninja'dan habersiz, lanet alarmın sesiyle uyandı. Ama bir süre sonra her şeye lanet edip kafasını yastığa geri gömdü. Uyandığında yarım saat geçmişti ve artık temiz bir şekilde okula yetişebilmek için çok geçti. (Yetişebilmek dediysem de 10-20 dakika geç kalmak aslında o aksdfj) Ninja, Deri Ceket Ninja ve Hippi Ninja henüz hala uyurken aklından mükemmel bir plan yapıp kafasını yastığa tekrar gömdü. Dersi ekecekti... Gerekli mazeretleri yataktan ev halkına yağdırdıktan sonra uyumaya devam etti. Bir saat sonra annesi tarafından uyandırıldı. Söverek banyoya gitse de sonunda bir teletabi kadar temiz olarak odasına geri döndü. Oyalanabilinecek her şeyle oyalandı. Saçlarını kurutmayı akıl etti. (Ve saçları düz olmasına rağmen bonus olmayı başardığı için guiness rekorlar kitabına girdi.) Bir şeyler tıkındı.
Dışarı çıkmaya hazırlanırken annesi Ninja'yı kum fırtınası olduğuna dair bir şeyler geveleyerek uyardı. Ama Ninja umursamadı, sonuçta dünya bir öküzün boynuzunda taşınan bir tepsiydi ve dümdüzdü. Asla kum fırtınası olmazdı. Kum fırtınaları ÇÖL adı verilern bambaşka bir dünyada olurdu ve o dünyalar da kum saatlerinin içerisindeydi.
AMA NİNJA ASLINDA YANILIYORDU...
BAM BAM BAM BAM......
Dışarı çıktığında ÇÖL dünyasındaki DEVE*'leri (*: HÖRGÜÇLÜ BİR TÜR MAMUT.) kendine örnek alarak kirpiklerinin kum tanelerini tutacağını düşünen Ninja Apartman kapısından dışarı çıktığında yüzüne sıcak bir rüzgar vurdu. Gözlüğü ve kirpikleri olmasına rağmen gözlerine tozlar kaçtı ve gözleri nal gibi şişip kızardılar. Ninja, durağa yürümeye çalışırken rüzgar karşıdan esiyordu ve Ninja'nın 3 kat şapkası sıcak rüzgarı sadece daha çekilemez hale getiriyordu. Sonunda Ninja, Garfield usülü bir üşengeçlikle 10 adım attıktan sonra geri dönüp zile bastı ve evi onu bağrına bastı.
Ninja babasını arayıp rapor almayı da başardı.
Ninja çok şanslıydı ve çatılar uçup, rüzgar uğuldarken evinin emin elleri arasında pinekledi. Ama sonra sıkıldı. Tabii sıkılmak o iğrenç havada eve dönmek için rüzgarla güreşip yemek yemek için para harcamaktan bin kat daha iyiydi...
MUTLU SON

Çok işsizim haa...

Extra hikaye;
(Hazır fanfikşın yapılan bir sitede yapılmıştır. Bir ara url'sini koyarım keh keh keh. (Lütfen saçmalıkları görmezden gelmeden sindire sindire okuyunuz. aşlsdkfj (REZİLLİK LAN ASKLJF)))
The Battle For The Cock

In a box, Chalybs touched his cock. He had been busy with the cock for hours and now wanted nothing more than a yummy cuddle or a magnificent massage from his lover Mr. Kilic.

He said this last thought out loud, and all of a sudden his marvelous Mr. Kilic appeared at the door, grinning lustfully.

"Put down the cock," Mr. Kilic said hotly. "Unless you want me to touch that cock on your hair."

Chalybs put down the cock. He was mighty. He had never seen Mr. Kilic so white before and it made him delightful.

Mr. Kilic picked up the cock, then withdrew a banana from his belly button. "Don't be so mighty," Mr. Kilic said with a white grimace. "A Hoe bit my nose this morning, and everything became filthy. Now with this cock and this banana I can hotly rule the world!"

Chalybs clutched his tall nose barely. This was his lover, his marvelous Mr. Kilic, now staring at him with a white belly button.

"Fight it!" Chalybs shouted. "The Hoe just wants the cock for his own marvelous devices! He doesn't love you, not the yummy way I do!"

Chalybs could see Mr. Kilic trembling barely. Chalybs reached out his hair and touched Mr. Kilic's belly button hotly. He was marvelous, so marvelous, but he knew only his tall love for Mr. Kilic would break the Hoe's spell.

Sure enough, Mr. Kilic dropped the cock with a thunk. "Oh, Chalybs," he squealed. "I'm so yummy, can you ever forgive me?"

But Chalybs had already moved in a box. Like a cloud in the sky, he pressed his hair into Mr. Kilic's belly button. And as they fell together in a filthy fit of love, the cock lay on the floor, delightful and forgotten.
Bu arada sanırım boynum tutuldu bilgisayara bakarken. Felç olmadan veya uykusuzluktan ölmeden kaçıyorum ben. İyi geceler. 

10 Mart 2013 Pazar

Gözlem

Buraya yazmaktan hiç hoşlanmadığım şeyleri yazmaya geldim. Milleti eğlendirecek bir halim kalmadı zaten. Zorunda da değilim o ayrı mesele.
Neden yazdığıma gelirsek, sanırım bu sefer okunmasını istiyorum. İnsanlara batmasını istiyorum bu tarz şeylerin. Ben mutlu değilsem onlar da mutsuz olmalı gibi bir düşünce değil bu. Ha, zaten artık karşımdakileri adam etme gibi boş uğraşlar içerisine girmiyorum. Adam olmayacakları çok belli çünkü.
Öncelikle herkesin bildiği şeylerle başlıyorum.
Hep diyorsunuz ya hayat adaletsiz, dünya adaletsiz, her şey adaletsiz. Bence insanlar adaletsiz. Açıklamaya gerek duymuyorum. Kişisel gelişim yazısı değil sonuçta bu.
Hayata elenerek devam ediyoruz her zaman. Güçlü olan zayıf olanı ezer gibisinden bir söz vardır, ama hayır, hayatta kalanlar güçlü olanlar değil aşağılık olanlar oluyor her zaman. Güçlü olmak sadece fiziksel anlamda güçlü olmak değildir. İrade, her şeyin önünde gelir. Küçüklüğümden beri irade konusunda saplantılı oldum, bir ara sanırım o özelliğimi kaybettim ama eski hallerimi hatırladıkça düzeliyorum yavaş yavaş.
Para veya gücü önemsemiyorum. Dediğim gibi, önemli olan tek şey irade. İsteyen ruh desin, isteyen duygular, isteyen zihin; bunların hiç biri tam olarak iradeyi ifade edemez ve benim gözümde hiç biri iradeden daha güçlü bir silah değildir.
Yukarı çıkmayı becerenler, hayatta kalmayı becerenler hep içleri kokuşmuş insanlar. Dürüst biri hayatta kalamaz. Birilerinin üzerine basmadan hayatta kalamazsın. Kişisel rekabet ortamı farklıdır, orada da insanların üzerine basarak yükselmek artık bir kural olmuştur, ama benim anlatmaya çalıştığım şey bu değil. Toplum kendi içinde öyle bir sınıflandırılmış ki yaptığınız en küçük hareket, başkalarının sizin arkanızı toplamasıyla sonlanıyor. Bizim üstümüzdekilerin de yaptığı her hareket bizim sonumuzu getiriyor. Kısacası kendi kendimizi imha etmekten başka bir işe yaramıyoruz.
Toplumsal bakış açısından sonra da bireysel bakış açısına gelirsek, herkes gerizekalı. (Ben de dahil.) herkes en küçük saçma sapan ayrıntılara takılma konusunda usta, çünkü insan doğası böyle.
Ben buna inanmak istemiyorum. Kız veya erkek olarak doğmak benim hareketlerimi belirli bir çerçevede sınırlandıramaz. İnsanlığa ters düşen hareketlerin sınırına bir şey diyemem ama cinsiyet ayrımından gerçekten nefret ediyorum.
Birinin homofobik olması, biseksüel veya eşcinsel olması kimsenin umrunda değil. Anlayın artık bunu. Buna benzer hiç bir ayrıntı insanı karşısındakinden daha üstün, daha zeki veya daha aptal yapmaz. Birinin hindu olması ve ineğe veya üç bin küsür tanrısından birine tapması onun özünde iyi bir insan olmadığını göstermez, sadece ailesinden gördüklerini yapar, bizim gibi. Aptal olması gerekmez. En azından sizden daha aptal olması gerekmez. 
Keşke herkes dünyayı benim gözümden izleyebilse ve aptallıkları karşısında utanabilse.
Birinin ateist olması veya deist(agnostik falan hepsini dahil edin) olması onu daha spesifik bir insan haline getirmez. Kendi seçimidir, bağıra bağıra söylemesi gerekmez. Karşısındakilere saygı gösterdiği sürece kendisi de saygı görmeyi beklerse haklıdır. Saygı görmelidir.
Aynı şekilde birinin hristiyan veya müslüman olması ona karşındakilere şeytanmış gibi davranma hakkını vermez. Karşısındakine iyilik yapmak istiyorsa bilgilendirir, küçük görmez, gerizekalı gibi davranmaz. Gider önce kendi inandığı şeyi kendi öğrenir, oradan buradan kulaktan dolma bilgilerle şakirt olup çıkmaz.
Cinsiyetlere geri dönüyorum.
Birinin erkek olması illaki her fikrinin karşısındakileri becermeye dayanması gerektiğini, kız olması da tüm hayatını güzel görünmeye çalışıp aile kurup tavşan gibi çocuk doğurma hayalleri kurması gerektiğini göstermez. Her şey bu kadar basit değil.
Öncelikle, kimsenin hormonlarını anlamıyorum. Bu bir. Eşcinsellik hastalık falan değil tamamen insanın sapıtmasından kaynaklanan bir şey, aynı kadın ve erkeklerin sapıtması gibi. İnsanlar birbirlerini becermeden yaşayabilir. Ben buna inanıyorum. Hatta bana kalırsa çocuk falan da yapmasınlar, bu kuşakla devam edelim. Hepimiz ölünce de dünya kurtulmuş olur.
Konuya giremedim, kusura bakmayın.
Demek istediğim, kurulmuş cinsiyet tabularını yıkmak, insanları özel yapmıyor. Bu biseksüel ergen dalgasına karşı olan lafımdı. Erkeklere/kadınlara ilgi duymayan bir kadının/erkeğin de illaki kendi cinsinin üzerine atlaması gerekmiyor. Oturun oturduğunuz yerde. Zorunuz ne? Gidin ilim irfan öğrenin işte. Kıç özel bir organ değil, beyin özel bir organ.
İnsanlar daha fazla düşünmeli. Yaptığımız şeylere bakın. Işık çıkaran taşların içine saatlerce aptallar gibi bakıyoruz. İnsanlar bizi önemsemeyince hemen atara bağlıyoruz. Karşımızdaki embesilleri sözde kırmamak için (ama özde onlara bir konuda muhtaç olduğumuzu bildiğimiz için) katlanıyoruz, hatta utanmasak ayaklarını yalıyoruz. Çocuklar tahta sıraları olan koyun ağıllarına tıkılıp 8 saat boyunca duvarlara bakıyor ve en az kendileri kadar beyni yıkanmış aptallarla dost oluyor. Yetişkinler birbirinden daha saçma ve gereksiz işlerde saatlerce çalışıp didinip insanlıktan çıkıyorlar. Ve tabii ki ön yargılar.
Ön yargı derken karşısındakini tanımadan ahkam kesme işinden bahsetmiyorum. Sadece belirli katı kalıplar içerisinde düşünüp karşısındakileri yaptıkları yüzünden aşağılamaktan bahsediyorum.
İsteyenler kendisini daha özgürlükçü, daha elit vs. zannedebilir. Düşüncelerinizi sınırlama şeklinize göre kendinizi de sınıflandırabilmeniz büyük başarıdır derim ben ancak. Ayrıca gördüklerinizi kopyalayıp, sanki doğduğunuzdan beri bunları yapıyormuşsunuz gibi davranmakta çok iyiymişsiniz.
İnsanlar olmak istedikleri kişileri kendileri zannediyor. Köylüyseniz köylüsünüzdür, asilseniz asil. Ama bu asil olanın köylüden daha üstün olduğunu göstermez. O sadece insanlar tarafından kabul edilmiş bir ön yargıdır.




Bir ara devam ederim. Belki ama şimdi uyuz ettiler beni.
Koca yazıdan çıkara çıkara eşcinsellikle ilgili kısımı çıkarıp da yorum yapacaksanız da yapmayın mümkünse. Benim düşüncem banadır. O kadar çok gay aşığı gördüm ki artık savunmaları dinleyecek sabrım yok.

5 Mart 2013 Salı

Gece Yarısı Margaritası

Bu yaza kadar ölmezsem (...ki pek sanmıyorum, bugün ilk uykumda ölü gibi, ikinci uykumda zombi gibi uyudum.) artık Assassin's Creed'i baştan sona oynayacağım. Oynamamam suç zaten. Su aygırı gibi yaşıyorum. Hayatımdaki aksiyon derecesi hava durumu spikerleri tarafından bile "sıfırın altında 50 derece" olarak basına duyuruldu. Vahim durumdayım. Oynarsam en azından karakterlere birbirlerini dövdürürüm. Bence bu da bir şey. En azından son 1 yıldır oyun namına osu! ve Sims 3'ten başka hiç bir halt oynamadım. 

Assasin's Creed 4 - Black Flag'in trailerı yayınlanmış. Daha yeni gördüm. (Aslında yeni görmem gayet doğal, her neyse.) Ben oynayacağım diye zırvalıyorum ama 5. bir oyun projesi de varsa muhtemelen oyunu Ubisoft'un kafasına çalarım.
Arka Sokaklar mı abi bu? Ya da Final Fantasy mi? Her şeyi tadında bırakmak lazım.



ahuahuahsadklfhjsnadf Bu yorum beni öldürüyor.
Sırf yazı uzasın diye devam ediyorum.
Game of Thrones'un 1 Nisan da 3. Sezonu'nun ilk bölümü, Cnbc-e'de, Amerika'da yayınlandıktan 24 saat sonra çıkacakmış. (OLEY, KENDİME UYUMAMAK İÇİN YENİ SEBEPLER BULUYORUM!!! (Uyku düzenimi yine mahvettim de...)) Dizisini öyle çok izlemedim ama 1. kitap (Taht Oyunları) ve 2. kitapta (Aslında tam olarak ikinci kitap değil, Kralların Çarpışması I. Kısım) hala dizi yüzünden yediğim spoilerlarla barışık olarak hayatta kalmaya çalışıyorum.
Çok spoiler yedim. Çooook...

Okunması işkence olan kitaplar Vol. I
847 sayfa.
Havalı karakterlerin ve karizma olayların arasına ensest, pedo ve benzeri tüm korkunç şeyler kaymış olan, ama yine de çogoş olan bir kitabımız.

 Okuduğum bir başka kitap için aşağıya bakın;

Okunması işkence olan kitaplar Vol. II
526 sayfa
Kitabın gerçek konusunu anlatırsam direk okumanıza gerek kalmayacağından anlatmıyorum. Ama gerilim falan yok merak etmeyin U_U (En azından ben Taht Oyunları'nda daha çok geriliyorum. (Diyorum ki bunda hiç gerilim yok, Taht Oyunları bile daha gerilimli (Taht Oyunları aslında gerilim kitabı değil... ( Gerçi bunu muhtemelen biliyorsunuzdur.(Gerilim Ana ve Gerilim Gergedanları (Tamam. Anlıyorum. Sustum.))))))
Bu da çogzel. Bunu da okuyabilecekseniz okuyun ama. Okuyana kadar anam ağladı yemin ediyorum. 526 sayfa yazdığıma bakmayın, kitabın boyutu o kadar büyük ki normal bir kitapta en az 650 sayfaya denk gelecek yazı var içinde.

Bir diğer işkence edercesine kalın kitap için;
Okunması işkence olan kitaplar Vol. III
638 sayfa
Dedektif Kurukafa üzerine oynadığım olasılıkların tuttuğu kitap UwU
Ben de bir kaç gündür diyorum; Allahallah... Acaba neden bu kadar az kitap okudum şu sıralar? Meğer kitapların kalınlığı yüzündenmiş. Çünkü gecemi gündüz ediyorum kitap okurken. Okulda olmadığım zamanların %97'sini yatakta kitap okuyarak geçiriyorum.

Her neyse.
Şu sıralar Megadeath - Tornado of Souls'a sardım biraz. Ben bu şarkıyı çalabilsem muhtemelen anın gazına gelip Amerika'ya uçar, Slash'in evini basıp adamla kapışırım. (Guitar hero 3'ün insanların bilinçaltları üzerinde bıraktığı hasar.)
Yanlız ciddiyim. O nasıl insan üstü bir eldir?! Ben şarkının iki saniyelik kısmını çalmaya çalışsam, muhtelemen camdan gitarla beraber fırlarım. -_-" İşte biz sıradan beceriksiz insanların sorunu bu. Her beceremediğimiz şeyi dibine kadar batırıp onunla beraber camlardan fırlıyoruz. (Sanırım gereğinden fazla Gumball izlemişim ._.")
Neyse, kendimi ezmeyi bırakayım. Bence gitarı, bilgisayar klavyesine aktarabilirlerse çalarım o şarkıyı U_U
KLAVYE KONUSUNDA İDDİALIYIM!

Vokalist abinin saçları benden hallice yanlız klasdjf

Daha fazla diyecek bir şey bulamıyorum. Okul hakkında konuşulacak bir şey bile yok zaten. Sınıftaki salaklar 1 buçuk saatte 15 saniyelik Harlem Shake videosu çekmek gibi gerizekalılık yarışlarına girdiler geçende. (Zaten Harlem Shake'in mantığını anlayabilmiş değilim. Ben bile o kadar gerizekalıca hareketlerde bulunmaktan utanırım. (Yanlız cidden, yani ilk başta herkes çok oturaklı ve edepli ama birden çıldırıyorlar, olay bu mudur? Yoksa benim göremediğim şeyler mi var?)) Ben de bir ara öğle tenefüsünde muz alıp yedim, hatta bir kaç kişiye de verdim. Dediğim gibi hayatımda aksiyon namına bir şey yok. GERÇEKTEN. Derslerde uyuyup defter karalamaktan bir hal oldum. Böyle giderse ben adam olamıycam. Ühühü. :'(((((((((((((((((((((8
Neyse, bence bu kadar saçmalık yeter. Bir dahaki sefere kafam daha iyiyken ve karnım tokken yazmalıyım.
NOT: Bu yazı fangirl krizleriyle dolu olmalıydı ama görüyorsunuz, o kadar harikayım ki kendimden başkasının fanı olarak krize giremiyorum.... (Şaka maka, ben yazıda Oniki'deki Yuda'dan, Taht Oyunları'ndaki Arya ve Jon'dan ve Assassin's Creed'deki yeni abimizden bahsedip "OĞAĞAĞAĞA ÇOĞ SÜPERLER" demeyi planlıyordum. Neyse. Dediğimi farzedin.)

3 Mart 2013 Pazar

Pardon, bir yanlışlık oldu

Yazı silmekten tahmin edilemez bir haz alıyorum. Aslında direk, bir şeyleri silmekten zevk alıyorum. Gerçek hayatta yapamadıklarımın bilinç altımdaki bir etkisi sanırım bu.
Az önce kendime gelmeyi başardığım için böyle yazıyorum sanırım. Oysaki bunları yanlış yere yazıyorum şu an.
Hmmmm.... Çok kişiden nefret ettim. Çenemin kaşıntısı yüzünden. Bir kaç şiir yazalım şimdi.

Muzlar ah o muzlar
Kalbimdeki rumuzlar
Kızlar beni omuzlar
Ah o koca domuzlar

Karşımdaki bir kapı
Elimde armut sapı
Apartmanlar da yapı
Yuttum şimdi hapı

Ota bakarken gözlerim
İnek gibidir sözlerim
MÖÖÖÖÖÖÖÖÖ
MÖÖÖÖÖÖÖÖÖ
MÖÖÖÖÖÖÖÖÖ




Sanırsam sıkıldım. Güle güle.
MOTTOYU UNUTMAYIN; Hepimiz biriz, Hepimiz malız.