17 Şubat 2013 Pazar

Karmakarışık ya da Ortaya Karışık

Dertsiz başım yine bloggera çattı. Ehehe.
Olum çok alık bakıyosun lan ldskf
Bloga her dadandığımda kendimi daha gereksiz hissedip üzülüyorum. Berbat bir duygu.
Son iki gün içinde hayatım karardı. Tam oturup, okulu bırakıp, dağlarda seken mutlu bir hippi olmayı planlarken ablam geldi. Kapitalist düzene ayak uydurmak zorunda kaldım.
YİNE AQLIORM.
Seneye dershaneye yazdırıldım. Zaten gitmek zorundaydım ama olsun, bu gerçek beni çok hırpaladı. Ablam da bilgisayar mühendisliğini kazanıp grafiker olmam gerektiğini düşünüyor. Ben kesin kazanırım zaten. Son 3 yılda yaşadığım zeka gerilemesi veya ego eksilmesinden beri bir halt olabileceğimi sanmıyorum. Sanatçıyım desem para da vermezler. Hiç bir alanda profesyonelliğe yaklaşamadım.
Sonra bu sıralar çizim yapmaktan hayır gelmeyince müziğe sardım. 5 gün içerisinde 3 şarkı öğrendim. (Ihm... 1 tanesi sadece şarkının başı AMA BU ÖNEMLİ DEĞİLLL!) Bugün oturup onları çalmaktan parmaklarımdaki nasırlar bile öldü. Eski çelik tellerimi çok özlüyorum. Yenileri parmaklarımı maviye boyuyor. (Tel mavi değil, sanırım parmağımla tepkimeye falan giriyor.)
Gitarın üstünde de o kadar çok parmak izi ve pislik var ki gören herkes "temizle şunu ne olur" diye bana yalvarıyor.
Sonra afsık diye bir laf varmış. Herhalde alık gibi bir şey demekmiş. Ben genelde apfık ve apsık gibi varyasyonlarını söylüyorum ama bence çok komikli bir kelime.
Sabah Barbie Üç Silahşörler izledim. Psikolojimi hala düzeltemedim. ÜHÜHÜHÜ!
D'artagnan Dartanyan diye okunuyormuş... Rezilliğin dibine vurmuş durumdayım.
Yazdığım randomlarda Claude'u çok hanım evladı gösterdiğimi farkettim. KILAAD HANIM EVLADI DEĞİL. O BİR ÖKÜZ. BENİM TÜM KARAKTERLERİM ÖKÜZDÜR.
Oasis - Some Might Say de ağzıma takıldı. SAAAAAMAAAYTSEEEEEEYYYY diye homur homur bir şeyler söylüyorum içimden.
Yukarı-çaprazdaki resmi de sırf yer kaplasın da çok yazmışım gibi görünsün diye koydum. İlk gördüğümde Lance'e (Sphén'in abisi) benzetmiştim ama gerek göz rengi gerek saç modeli olsun aynı zamanda Claude'a da benzeyince ne olduğunu tam çakamadım. Tek bildiğim oğlanın bacaklarının gövdesine saplanmış kürdanlar gibi durduğu.
Farkettim de o kadar çok hikayem var ki yarısını unutup unutup geri hatırlıyorum.
Bir de yazı arka planı beyaz olmayınca resimler çok sorun çıkarıyor. Bir ara beyaz yapayım diyeceğim de beyaz da hiç benlik değil. Ben çok ters ve öküz bir insanım. Beyaz beni tanımlamıyor.
BULOGU BAŞTAN AŞAĞIYA İSHAL SARISI YAPMALIYIM.
Sonra... Hala kanatların nasıl çizildiğini anlayamadım. Aslında nasıl resim çizildiğini de tam olarak anlayamadım. Ne zaman bilgisayara oturup resim çizmek istesem bir terslik çıktığı için resim de çizemedim zaten.
Bizim dibimizde Kipa var da... KİPA'DA RAMEN VARMIŞ YENİ FARKEDİYORUM.
Ama yazın yediğim ramenden sonra travma geçirdiğimi de yeni farkediyorum. Azıcık yedim, yanında turşu da yemesem muhtemelen krize girip yere yapışacaktım. Bildiğin ramen-o-fobik olmuşum. Ramen gördükçe, kokladıkça nöbet geçirmeye başlıyorum.
Ramen yemek isteyen varsa adresini yazsın evde ablamla yiyemediğimiz mantarlı tavuk aromalı bir ramen var. Size postayla gönderebilirim. Hatta elimdeki ramen tükenirse (elimde 1 tane var) yenisini alıp diğer müşterilerime de gönderebilirim. U_U
GERÇİ BU ALIŞVERİŞTEN HER TÜRLÜ BEN ZARARLI ÇIKIYORUM, ama neyse. Hediyedir falan. Yiyip yiyip kusarsınız, kustukça beni hatırlarsınız...
Aklıma takılan... Bu rameni bir tek ben mi kusuyorum? Yani muhtemelen öyle ama bilmiyorum. Çok gaaarip.
Ha, dur ya konudan çok koptum ben. Sınıftaki embesiller gitti diye sevinirken, birinin tam olarak gitmediğini farkettim. Üstüne üstlük de yeni bir kız gelecekmiş. Pöh. Bu kadar ön yargılı davranmak istemem ama sınıf 28 kişiyken iyiydi. Kalabalık sınıfları sevmiyorum. BÖH. Ayrıca kız gelince ona öküzlük yapabilecek potansiyel komik abazanlar gittiği için (sadece abazan olanlar ve abazan olmayanlar kaldı(aslında sınıfta erkek kaldığından bile emin değilim askl)) kız gelse de bir eğlence, aksiyon yaşanmayacak.
Bari sınıftaki afsık kız nüfusu artmasa. Sınıfta o kadar çok kız var ki bir gün toplu olarak lezbiyenliğe adım atıp bana saldıracaklar diye korkuyorum.
Uykusuzluk kafama vurdu sanırım. Gerçi o kadar uykusuz da değilim ama neyse.
Böyle dedikodu yapar gibi yazmak istemiyorum ama cidden yazacak bir şey yok.
Hmm... Kalem aldım. Sürekli uçlu kalemlerimi birileri alıp kaybediyor. ÇOOOK SİNİRLENİYORUMMMMMMM ASDFADSFDFA
Bir de kedi yavruları sadece bana mı şaşı ve acayip tipsiz geliyor, yoksa gerçekten de şaşı ve acayip tipsizler mi?
NOT: Ramen konusunda ciddiyim. Yemek istiyorsanız ve nereden bulacağınızı bilmiyorsanız bana söyleyin yeter. Zaten insanlar beni kitaplardan uzak tutuyor. Kitaplara para harcamadığım sürece de kendimce zengin sayılırım. (Sorun olmaz demeye çalışıyorum.)
NOTNOT: Böyle saçma yazılar yazıp durduğum için özür dilerim.

9 Şubat 2013 Cumartesi

Böh

Spamming yapıcam. Çok sıkıldım.
Hayatta bir şeylerin olması için bir zincir olduğuna inanıyorum bazen. Daha çok bok atma zinciri gibi. Yani biri birine bir şey yapar, sonra o öbürünü etkiler, sonra o da diğerini. Kelebek etkisi mi desem... Onun gibi bir şey işte.
Heh, işte ben böyle düşünerek birine bok atmaya çalışıyorum. Ama bok atılmayı çok hak eden biri. İnanın bana.
Ama işte, bu tuvaletteyken mantıklı geliyor bir tek. Şimdi geçtim, bilgisayarın başında yazıyorum ya direk çevresel etmenler gözüme sokuluyor. Böyle olsa da olmasa da bu üç birbirinden alakasız kişi yine bu duruma düşecekti. Pardon, dört. Belki beş. Belki on?
Söylediklerimden götünden anlamlar çıkarabilecek insanlar olabilir, lütfen o anlamları götünüze iade edin. Orada daha güzeller. Alakası yok çünkü. Aklımdan geçenleri tahmin edebilmek için 6 yıl geçmişe gitmek gerekiyor. Benimle alakalı olay orada başlıyor. Başlıyor demek de hata çünkü. Sadece 1 cümleden çıkan mini minnacık bir ayrıntı ve ben o cümleyi unutamıyorum. Asıl zincirse muhtemelen 8 ya da 9 yıl önce başlamış. Bir götüğün bir yerlerden aklına giren düşünmeden kabul edeceği fikirler silsilesi çok alakasız bir yerde, alakasız bir şehirde alakasız insanları etkiliyor. Tamam, çevre etkisi de var. Biliyorum. Üzgünüm. Ama olayların böyle gelişmesinde en küçük bir etkisi bile olmadığını söyleyemez hiç kimse.
Öf, ne kindarmışım be.
Sorumsuz ebeveynlerden nefret ediyorum. Bir çocuğa madem sahip çıkamayacaksınız, evlenmeyin arkadaşım. Size illa çocuk sıçacaksınız diyen olmadı. Gerizekalılar.
Bu sözüm tüm insanlığaydı.
Hepiniz birbirinden gerizekalı insanlar sıçıyorsunuz çünkü.
Şaka maka gülüyorum yanlız. Ama ciddiyim. Yani kim size çocuk yapın dedi, zorlayan mı var sanki? Herkesi mal etti bu insan milleti.
Yanlızı sonsuza kadar yanlış yazacağım. Bu bana büyük bir haz veriyor.
Hatunlara çikolata neyse, yanlız ve anlım demek de bana o.
O değil de ben bu blogu böyle yazılar yazmak için açtım. Ne halt yemeye kasıp düzgün bir şeyler çıkarmaya çalışıyorsam sanki. Ben böyle eğleniyorum. Önemli olan benim eğlenmem. 10 kere bir paragrafı sildikten sonra yazı yazmayı bıraksam ne bırakmasam ne. Sonuçta zamanı boşa harcamış oluyorum. Şu an yaptığım gibi. ehehe
Icq ne bilmiyorum yanlız. Yani, biliyorum da hiç kullanmadım. Utanmalı mıyım ki? Aman, neyse salla. Okuma yazma bilmezken icq'yu bulup da kullanacak mıydım? Daha neler.
Geçende ilk bloglarımdan biri aklıma geldi. Binlerce var aslında, hangisinin ilk olduğunu bile hatırlamıyorum. Ama benim myspace'im de vardı lan. Ne günlerdi. Sanırım 4. sınıftan beri blog yazıyormuşum. 5'ten beri değil.
Hmmp. Neyse. Buradan herkesin cinsel yönelimine küfredip herkesi aseksüelliğe çağırıyorum. Doğru yol!
DAHA FAZLA GERİZEKALI SIÇMAYALIM ARKADAŞLAR, LÜTFEN. İNSAN IRKINI DAHA FAZLA REZİL ETMEYELİM...
Ben de şakirt bir aseksüelim!!!! Sizi ışığa çağırıyorummmm!
O değil de ctrl+v diye bir din varmış.
Süper.asldfjşsld
NOT: Bu saatlerde blogger kaydedilemedi şeysi vermiyor. Hep sorun çıkarırdı. Bu sefer çok süper, kaymak gibi yazdım resmen. Ehehehe.

Bigbaboo

Son zamanlarda embesil bozması yazılar paylaşıp duruyorum. Kendimden bile sıkıldım artık.
Ama sıkılmadığım şeyler var. Yaşama sevinci gibi değil de, daha çok küçük ayrıntılar.
Mesela gecenin en soğuk anında hava aydınlanır ya. İşte güneşin doğmaya başladığı o yarım saati çok seviyorum. Her şey rezil bir sıçtın mavisine boyanıyor. Ama işte ben çok seviyorum o anı. İnsanın her şeyi sevesi geliyor o saatlerde.
Sonra tahta zeminlerin gıcırdamasını çok seviyorum.
Şu küçükken içirilen bir öksürük şurubu vardı ya, onun portakallısını çok seviyorum.
Bir de vitamin şurubu vardı, o da portakallıydı. Getirseler de diksem.
Sonra garip çilek şeklinde şekerler vardı. Şeker değil de ilaç işte. Pütür pütürdü. Onları da çok seviyorum.
Gözlerimin uykusuzluktan morarmasını da çok seviyorum. Burnumun gözümün hizasında olan kısmında yeşil bir damar açığa çıkıyor o zaman. Bir de morarmıyor tam. Böyle mavili yeşilli bir renk oluyor. Zaten bebekken de hep mordu gözlerim.
Mor demişken morlukların yeşile dönmesini de çok seviyorum.
Çok nadiren duyduğum bir koku var, böyle boğazım ve burnum bir anlığına tıkanınca geliyor sadece, onu da çok seviyorum.
Bacaklarımın sızlamasını da seviyorum.
Yeri geldi topalladığım zamanlar oldu, şimdi haksızlık etmeyeyim. 6 ve 7. sınıftayken dizlerimi mahvetmiştim, resmen eklem sıvısı kalmamıştı. Dizlerim falan gıcırdıyordu boyuna. Arada sekiyordum, uzun süre koşunca canım yanıyordu. 8'de de bir kaç defa bileğimi burktum ya da zedeledim.O zaman da çok topalladım. Farkettim de yürümeyi, koşmayı da çok seviyorum.
Sonra, ormanların filmlerde görüp de ferah sandığım kadar ferah olmadığını farkettiğimde hayal kırıklığına uğramıştım. Bahar ve yaz mevsiminde çalıları veya çayırları olan ormanlar iğrenç oluyor. Ama ormanları da seviyorum.
Sonra Ice'ı çok seviyorum. Ölümünü bile göremedim. Aptal kedi.
Ama olmuyor işte.
Beceremiyorum hiç bir zaman. Yazmak da istemiyorum bunları. Her şey bok gibi. Kargaların sesi bok gibi, arabaların sesi bok gibi, güneş yükselip kızıllaşmaya sonra da turunculaşmaya başladığı zaman her yer bok gibi. Geçmişin değerini bilemediğim için üzülüyorum. Gelecekte de bugünlerin değerini bilemediğim için üzüleceğim çünkü her şey daha beter bok gibi olacak.
Etrafımda yapışkanlar olmasından bıktım artık. Adı konulan ilişkilerden bıktım. Dip dibe yaşamak zorunda olduğum her insandan bıktım. Her tarafı yıkasım dağıtasım geliyor. Elektronik aletlerin yanında çok durunca beynim deliniyor, kulaklarım çınlıyor. Ama yine bir bok olduğu yok.
Millet bana acıyor. Sırf kendi boktanlığımın farkına vardım diye.
Benim kimsenin acımasına da, kollamasına da ihtiyacım yok.
Dudaklarımı yoluyorum, kafamın derisini kazıyorum, yüzümü deşiyorum. Yok, yok, yok. Çıkış yolu bulamıyorum anasını satayım.
En son 16 saat önce adam gibi yemek yedim. Midem omurgama yapıştı.
Odam onca günün ardından o kadar temiz duruyor ki tam ortasına kusasım var.
Annemler geri döndü. Esaretten mi kurtuldum yoksa esaretten çıkıp yeni bir esarete mi mahkum oldum bilmiyorum. Tek bildiğim her seçenekte daha fena sıçtığım.
Lavabodaki havlu çorap gibi kokuyor. Kimse fark etmedi herhalde. Bir tek ben mi ağzımı yüzümü oraya siliyorum?
Embesil gibi korkuyorum herhalde. Kuru cesaret de aptallıkmış.
İnsan olmaktan acayip sıkıldım. Ne halt oldu şimdi ben anlayamadım. Çok küçük yaşlardan beri ben olmasaydım daha iyiydi felsefesiyle büyüdüğüm için. Ya da burnuma mı sokuldu bilemiyorum.
Alakası yok da... Neyse.
Üst dudak yolununca daha çok acıyor yanlız. Uyarayım da ben.
Nedense ellerimi görünce çok irite oluyorum. Avcumu falan seviyorum da, işte, o elin dış kısmı var ya... Orası beni bunalıma sokuyor. Bakıp bakıp ne boktan bir yaratığım böyle diyorum. İntihar içgüdüsü uyandıran ellerim var, merhaba.
İnsan olmaktan utanmak suçsa fena sıçtım.

Böyle bitching around takılıyorum da kendimden de nefret ediyorum ha. Derdim ayh kimseler pheni anlamıyırrr, en byük dert bnm... şu bu falan değil. Cidden ne halt olduğumu ve bu durumdan nasıl kurtulacağımı anlayamadığım için böyleyim. Yani bu çelişki, paradoks her ne haltsa işte. Yaşamak bence öyle çünkü.
Geçen bi post gördüm tumblr'da. Yazan da paylaşan da belasını bulur inşallah. Adamlar ne dertsiz lan.
DÜNYADAQİ EN QÖTÜ HİSLRR .s.s.s
He ya he, sınavdan kötü almakmış.
İnsanlar tarafından aşağılanmakmış.
Vırtmış, zırtmış.

Bu kadar sığ insanlar da var işte. Onları da gergedan... öyle.

O değil de laskdjfdsfj bi haberde ördeğin gözüne sansür çekmişlerdi, çok gülmüştüm. Ortada zoofili vakası var, adamlar dalga geçer gibi random bir ördek resminin gözlerine sansür geçiyor. Beheyt beaa.

Bir de bloggerda yazdıklarını geri al tuşundan silip ileri tuşuyla tekrar yazılmasını izlemek çok eğlenceliymiş.

Pöhh. Sıkıldım. Tıkandım. Bu bloga asla tam olarak yazamıyorum. Çok boğucu.

7 Şubat 2013 Perşembe

DUYURU: 
PARAM BİTTİ.
YARDIM EDİN. ÖLÜYORUM.

4 Şubat 2013 Pazartesi

KEPİSILOG & KİTAP BOMBARDIMANI PART # 2

BU YAZIYI KEPİSILOGLA YAZMAYA KARAR VERDİM- desem yalan olacak. Çünkü insan gibi yazacağım. Kepisılog(Capslock) sadece karşılıklı sohbetlerde eğlenceli oluyor.
Şu sıralar kendimi, insanları bloglarına yaptığım yorumlarla intiharın eşiğine sürükleme gibi absürt eğilimler içerisine saplanıp kalmış olarak bulmaktayım ve bu çok üzücü. Zaten eskiden de yeterince maldım. Bu ultra mallık gücü nereden çıktı anlayamıyorum.
Ve evet, yine saçma sapan işlerle meşgulüm. 2 kitap birden okuyorum. Arada indirmiş olduğum filmleri izliyorum. Saçma salak resimler çizip, tekrar tekrar siliyorum. Günde elli defa blogger'ı kontrol ediyorum. Deviantartta milletin resim göndermesini bekliyorum. Falan filan...
Gelelim kitaplara... HOH HOH HOH!!! *Noel Baba gülüşü*

KİTAP BOMBARDIMANI PART # 2

Kitaplardan eninde sonunda bahsedecektim ama artık tanıtım yapmaktan vazgeçtim. Tanıtım yapmak beni öldürüyor. Ayrıca okul açıldığından beri çok fazla kitap okuduğumun farkına vardığım için son 1 aylık süreyi ele almaya karar verdim. Gerçi asıl kitap bombardımanını son 1 aydır yaşıyorum ya neyse. -_-"
Öncelikle sıra cidden karışık olacak. Uyarmam gerekiyor gibi hissettim U_U


UYUMSUZ - Veronica Roth

Beatrice Prior'ın Chicago'sunda toplum, her biri belli bir erdemi yaşatmaya adanmış beş topluluğa bölünmüş durumda. Dürüstlük, Fedakarlık, Cesurluk, Dostluk ve Bilgelik.
Her yıl, belli bir günde bütün on altı yaşındakiler, hayatlarının geri kalanında birlikte yaşayacakları grubu seçmek zorunda.
Beatrice, hem ailesiyle kalmak, hem de kendi benliğini bulmak istiyor ama ikisini birden seçemez.
Bu nedenle kendisi dahil, herkesi şaşırtan bir seçim yapıyor.
Genç yazar Veronica Roth heyecanlı seçimler, kalp kıran ihanetler, kan donduran sonuçlar ve beklenmedik aşklarla dolu karanlık bir geleceği anlatan gerilim serisinin ilk kitabıyla edebiyat sahnesine çıkıyor!

Uyumsuz Veronica Roth'un ilk kitabı. Çok muhteşem bir kitap değil ama yine de güzel ve biraz da farklı. Yani öncelikle asıl kız, Beatris(ya da Tris), şansından ölecek hastalığına yakalanmış abazanın önde gideni değil. Olaylar gerçekçi çünkü Tris her şeyden son anda sıyırmıyor, genelde başına kötü şeyler geliyor. Kitabın inandırıcı olmayan tek kısmı Tris'in dövüşmeyi bir anda öğrenmesi ve Dört'ün (asıl oğlan) tam da okurun canı çekmeye başladığı "Öf, bir Dört gelse de okuyacak bir şey çıksa -_-" dediği anlarda ortadan çıkmasıydı. Dövüş öğrenmesinin üzerinden özensiz geçilmesine sinir olsam da Dört'ün sürekli olaya katıldığı sahnelerde pek sesimi çıkarmadım. Çünkü O DÖRT. ASDFKJSLD DÖRT DÖRT DÖRT DÖRT. SİPER BİR İNSAN DÖRT. TRIS'LE DÖRT'Ü SHIPLİYORUM BEN. OTPOTPOTPOTPOTP U_U (Yazar bu kısımda sürekli ergen kitapları okumasına rağmen hala hormonlardan nasibini alamadığını ve akıl sağlığının yerinde olmadığını gözler önüne seriyor.) 
Hah, bir de son olarak Uyumsuz'u bazıları açlık oyunlarına benzetmiş. Distopik bir kitap olduğu için, tamam, eninde sonunda bir şeyler benziyor gibi olabilir ama olay örgüsü bakımından pek(hiç) alakası yoktu.
PS: FOUR IS OUR KING!!!!!111!

MELEZ SÖZLEŞMELERİ - Jennifer L. Armentrout

 Melez sözleşmeleriiiiiiiiaaaaaaaaaağğğğğğğğğğğğğğğğğğğğğ!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Son 3 haftadır blogda tanıtmak için bir tarafımı yırtıp da bir türlü üşenmemi önleyemediğim seri.
Öncelikle şu var ki, Jennifer Armentrout bir psikopat. Ruhsal problemleri var. Ciddi anlamda mükemmel karakterleri var. Bunların hepsini geride bırakıyorum, bu kadının yazdığı kitapların en güzel kısmı normal Young Adult kitaplarından daha gevşek ve mizahi bir tarzda yazması. Ve dışarıdan bakıldığında çok sıradan konuları var gibi dursa da yazar kendini okutuyor. GERÇEKTEN OKUTUYOR.

Melez Sözleşmeleri #1 : Melez

Hematoi ırkı, tanrılarla yaratıkların soyu. İki Hematoi çocuğu Safkan sayılıyor ve tanrısal güçlere sahip oluyor. Hematoilerle ölümlülerin çocukları olan Melezlerde ise bu güçler yok. Bu melezlerin sadece iki seçeneği var: eğitimli birer Avcı olup iblis avlayabilir ya da Safkanların evlerinde kölelik yapabilirler.
Bir Melez olan Alexandria, yaşamını tuvalet temizleyerek geçirmek yerine tehlikeye atmaya razı ama bunu da yüzüne gözüne bulaştırabilir. Avcılık öğrencilerinin uyması gereken belli kurallar var. Alexin bu kuralların hepsiyle başı dertte ama en fazla birinci kural onun için büyük sorun: Safkanlarla Melezler arasında ilişki yasak.
Ne yazık ki Alex, Safkan Aidena çok fena âşık. Ancak bu aşk onun tek büyük sorunu değil; daha büyük bir sorun, okuldan mezun olana kadar hayatta kalmak ve bir Avcı olmak. 
Görevinde başarısızlığa uğrarsa ölümden ya da kölelikten de kötü bir son onu bekliyor: bir iblise dönüşmek ve Aidenın avı olmak.
Melez, Yunan Mitolojisine bambaşka bir bakış açısı kazandırıp dünyada büyük yankı uyandıran Melez Sözleşmeleri serisinin ilk kitabıdır.

Öncelikle Melez Sözleşmeleri Yunan Mitoloji'sinden çok vampir fantezisine kaçmış. Vampir akademisiyle aralarında ciddi bir benzerlik var. Tek fark burda vampirlerin seksi olarak nitelendirilememesi. ÇÜNKÜ İBLİSLER. 
İblisler, aslında dönüştürülmüş Safkanlar. Safkanlar ve Melezler kanlarında eter denilen tanrısal bir madde taşıyor ve iblisler de bunları yiyor. Tabi Melezler daha çok atıştırmalık olarak gidiyor. 
Safkanlar 4 element'ten birini veya güçlülerse ikisini kullanabiliyor, melezler tırt ama iblislerin gerçek yüzünü görme yetenekleri var. Bir de Apollyon'lar var. Apollyonlar da Avatar çakması, seçilmiş melezler. 4 elemente de hükmedebiliyor, ayrıca da akaşa denilen tanrısal bir elementi kullanabiliyorlar.
Bence bu kadar ön açıklama yeter.
Öncelikle kitap Alex elinde titanyumdan bir kürekle iblislerle savaşırken başlıyor. Ben orda biraz "Eheh... Kürek mi? İblis mi?saDfasldkfjASDJÇFasLDKFAJD" diye dumur olmuştum. Ama sonradan işler yoluna girdi. Alex'i tanımaya başladık. Çenesi hiç durmuyor ve bela başından eksik olmuyor. Alex'in en yakın arkadaşı Caleb adında bir oğlan. Alex'in uğrunda salyalar akıttığı Aiden de sorumluluk sahibi bir tip. (NOT: Alex ilk başta kendi kendine gelin güvey oluyor Aiden'le laskdfj) Alex'in eğitimini üstleniyor, olaylar gelişiyor desek yalan olmaz. Son olarak da çakma avatar Apollyon Seth var, ki ben hala o karakterin benden çalıntı olduğunu düşünüyorum. U_U (Evet, sarışın, sarı gözlü ve narsist. Daha ne olsun?)
Neyse ben anlatamıyorum. Sevdiğim şeyleri asla adam gibi anlatamam zaten.

Melez Sözleşmeleri #2 : Safkan

Bir yanda ihtiyaçlar. Bir yanda kader...
Doğaüstü bir yaratık olmak tam olarak muhteşem bir şey değil; özellikle her gittiğin yere "diğer yarının" da gittiği düşünülürse. Seth, eğitimde, ders dışında ve hatta yatak odasında Alexandriayla birlikte ve bu hiç de eğlenceli değil. Aralarındaki bağın kabuslardan uzak kalmak gibi faydaları da var ama Alexin safkan yasak aşkı Aidena olan hisleri üzerinde hiçbir etkisi yok. Ya da Aidenın onun için feda edecekleri üzerinde.
İblisler binayı istila edip öğrencilere saldırınca tanrılar furileri salıyor üzerlerine. Furiler, öğrencilere ve tanrılara karşı en ufak tehdidi ortadan kaldırmakla görevliler, buna Alex ve diğer Apollyon Seth de dahil. Bu sorunlar yetmezmiş gibi, gizemli bir varlık Sethi tehdit ediyor, Alex de tehlikede. İşin içine tanrılar girince bazı kararlardan geri dönmek çok ama çok zor. Alexandria kaderinde yazanla bilinmez arasında bir seçim yapacak.
Safkan, Melez Sözleşmeleri serisinin ikinci kitabıdır.


Öncelikle... Ihm. Ben bu kitap tanıtımına çok sövmüştüm. Çünkü neblim yani olum... Koskoca kitap. Bari cümle devrik olmasaymış. klasj
Spoiler vermemek için bir tarafımı yırtıyorum ama tanıtımlar bana mısın demiyor... -_- 
Bu kitapta vampir fantezisinden düzen fantezisine atlıyoruz. Safkanların ve Melezlerin barındığı Akit'leri tanıyoruz. Birazcık daha yunan mitolojisine dalış yapıyoruz ki kitabın asıl güzel kısımları oralar zaten. Ne zaman Zeus'tan, Apollon'dan laf açılsa Alex sürekli tanrıların ne kadar abazan olduğuyla ilgili yorumlar yapıyor. Bir de Piperi Nine diye çatlak bir kahin kadın var ki kadın bu kitapta puf olup kayboluyor. (?!)
Alex, Aiden'in koruma içgüdüsü saçmalıkları (aslında saçmalık değil ama susuyorum U_U) yüzünden Seth'le daha çok zaman geçirmeye başlıyor.
BİR SANİYE. KONTROLÜMÜ KAYBETMEDEN ÖNCE SERİNİN DİĞER KİTAPLARINI GÖSTERMELİYİM! BİLİYORUM HİÇ BİR HALT ANLAMIYORSUNUZ AMA OLSUN!!!!!!!!

Melez Sözleşmeleri #3
Deity hala çevriliyor. 
Ve bana kalırsa serinin en salak kapağına sahip
.
Melez Sözleşmeleri #4
RO RO RO ROAAAĞRR-!
Sanırım 5. kitabın kapağı daha belli değil.

Melez Sözleşmeleri #0,5
Daimon(İblis) Melez Sözleşmelerinin Novellası*.

Melez Sözleşmeleri #3,5
Elixir(İksir) de göz attığım kadarıyla (Evet, şu an elimde var ama Deity'i okumadığım için okuyamıyorum ;A;) Aiden'in gözünden yazılmış bir Melez Sözleşmeleri Novellası*.
 *Novella: Romanda bahsedilmeyen kısımlara değinilen kısa hikayeler gibi bir şey. (Açıklamayı tekrar okur ve kendini ayakta alkışlar skljadf)

SHERLOCK HOLMES

AKIL OYUNLARININ GÖLGESİNDE - Sir Arthur Conan Doyle


Sherlock Holmes'un Martı yayınlarından çıkan serisinin ilk kitabı.
Hikaye hikaye olduğu için arkasında bir şey yazmıyor. O yüzden pek bir şey de diyemeyeceğim.
Güzeldi. Güzeldi ama lanet olsun ben bunu 2 ayda mı ne okudum. Araya 50 tane kitap girdi. İstesem 1 gecede oturup bitirirdim çünkü kendini okutan ve de çok kolay okunan bir kitaptı AMA 2 AY NE LAN?! 2 AY DİYORUM ASŞDKFJSDKF.
HER NEYSE... 
Ergen kitabı okumaktan hoşlanmıyorsanız okuyun, okutun. Güzel kitap kendisi. U_U

DEDEKTİF KURUKAFA - Derek Landy

Meleksi Böğürüşler'e bu seriyi bana önerdiği için kaç bin kere teşekkür ettim bilmiyorum ama umarım sıkmıyorumdur. CİDDEN TEŞEKKÜR EDERİM.
Dedektif Kurukafa #1
Normal şartlar altında Dedektif Kurukafa serisinin ilgimi çekmesi için bayağı bir zaman geçmesi gerekirdi (Çünkü her ay kitaplara tüm harçlığımı gömmekten bir hal oluyorum.) ama şanslıyım ki Meleksi Böğürüşler bana bu seriyi önerdi.
CİDDEN ŞANSLIYIM LAN. ÜHÜHÜHÜ ;O; *mutluluk gözyaşları*
Dedektif Kurukafa'nın şu an 3. kitabındayım. Aslında dün başladım ve yarısını geçtim, muhtemelen bu gece okursam da 4. kitaba geçerim. Fazla kitap okumaktan beynim eriyor ama yapabileceğim herhangi bir şey yok. Okumam gereken çooooook fazla kitap var. Kitaplığım kafamda patlamak üzere.
Öncelikle Dedektif Kurukafa'daki karakterlerin hepsi çok süper ve çok komik. Şu ana kadar sevemediğim bir karakter olmadı. Ama favorilerim arasında Dedektif Kurukafa(Egoist), Gordon Edgley(Narsist), Finbar Wrong(Moron) genelde başı çekiyor. Elbette Valkyrie Cain(Çok Bilmiş), Tanith Low(Artist), Yaytopuklu Jack(Ne olduğunu çözemedim ama komik), Billy-Ray Sanguine(...Kovboy?), Serpine(Sorunlu Sadist) ve diğerlerini de çok seviyorum. (Çaktırmayın ama aklıma başka ad gelmedi. asldfkj)
Dedektif Kurukafa #2
Kısacası bu kitaptaki karakterleri sevmemek için deli olmak lazım. Tabii Stephanie'nin kuzenleri Zehirli İkizler ve anneleri Beryl'i saymazsak.
Karakterleri bir kenara bırakıp da kitaptan bahsetmek gerekirse bir aksiyon sahnesi için boş boş 200-300 sayfa okutmuyor. Tam tersine 20-30 sayfada bir birileri dövüşüyor, birileri kaçıyor, hep bir şeyler oluyor. Zaten kitabın asıl eğlencesi de bu.
Tüm karakterler yeri gelince saçmalıyor. Bazen birileri felsefe yapıyor. Bazen herkes saçmalıyor, bazense birileri normal olmaya çalışıp da beceremiyor.
En kötüsüyse o kadar Dedektif Kurukafa okuduktan sonra insanların senden hayata kaldığın yerden devam etmeni beklemesi.
Kitapla karşılaştırırsak ortada bir hayat göremiyorum .___.
Badass bir büyücü olsam ne olurdu sanki?
Lanet olsun, Titehtif Gurugafaeee!!!!!!!!!!!!


Dedektif Kurukafa #3
Hmm...
 Evet, biliyorum, üzerinde koca koca ///idefix/ 
yazıyor AMA NE YAPABİLİRİM?!?!? asldfkj

ALTIN ZAMBAK - Richelle Mead


Yavaş yavaş beynimi kaybettiğimi hissediyorum........
ÖHÖM.
Altın Zambak, Vampir Akademisi'nin Spinn Off serisi Kanbağı'nın ikinci kitabı olur. (Sanki annemin amcasının eniştesinin kızının 6. kuşaktan torununun babası demiş gibi oldu aslkf) Ve, eee... Vampir Akademisi o kadar kötü bir seri değil. İnanın bana. SADECE KAPAKLARI ÇOK VAHİM.
Bu arada Kanbağı'nda çok fazla vampir, kan, vs. sohbeti dönmüyor. Zaten kız büyülerden, vampirlerden ve onların kanla ilgili şeyslerinden bayağı tırsık biri, hem de simyacı olduğu için (Eeee... UZUN HİKAYE -_-") mide bulandırıcı derecede "OH TANRIM, SEKSİ BİR VAMPİRRİRİRİRİRİ!!!" gibi sohbetler olmuyor.
Daha çok Richelle Mead muhtemelen Adrian gibi muhteşem bir karakteri (Efit, tam anlamıyla pörfikt bir abimiz olur kendisi, pek işe yaramasa da sanatsal, iyi kalpli ve yardım severdir. Ayrıca şıp diye aşık olup çok bağlanır, sonra da hep süründürülür. (Ha, bu arada RUS U_U (Ve kumral(kahverengi olan kumral)saçlı ve yeşil gözlü.))) ortada bırakamayacağını anladığı için yazdığı bir seri. SONUÇTA O ADRIAN. EDDDRİYINN. EDRİYIN. TEKRAR EDİYORUM; O EDRİYIN.
Bir saniye, cıvatalarım gevşedi. Sıkıştırıp geliyorum...
Ee.. Şimdi farkettim de Vampir Akademisini bilmediğinizi varsayıp da olayı anlatmaya kalkışırsam bayağı bir uzun sürer ve ben üşeniyorum. KEHKEHKEH.
Bu kadar berbat bir tanıtım/yorum/her ne haltsa artık olduğu için üzgünüm.

UĞULTULU TEPELER - Emily Bronte

Özet geçmek gerekirse; herkesin öve öve bir hal olduğu ama benim bir halt anlamadığım klasik.
Hayır, ya benim okuduğumda bir sorun vardı, gerçekten Heathcliff süper bir karakterdi ve bunu bir tek ben anlayamadım; ya da ciddi ciddi gerizekalıyım.
Ama CİDDEN ben bir şey anlayamadım. ._.

OBSİDİYEN - Jennifer L. Armentrout

Evet, biliyorum, yine, YİNE Jennifer L. Armentrout kitabı.
Ama kendimi durduramadım. Beleşti.
Elbette böyle salak bir kapağı olan bir kitabı evimde tutmak gibi bir yanlışa da düşmedim, gittim ve kitabı internetten indirdim.
İngilizce falan ama bir şekilde idare ediyorum. Yani, sanırım... Öyle olmalı?!

OBSİDİYEN NİNJA EDITION-
(Bunu bir Lux fanı görürse bildiğin, işim bitti... Nefret cinayetine kurban giderim yemin ediyorum.)
PEPE'YE MERHABA DİYİN!
PEPE ...(?) YAŞINDA VE KİTAP KAPAKLARINDA KIZLARIN KENDİSİNE SARILMASINDAN HOŞLANIYOR.
AYRICA PHOTOSHOPTA YEŞİL YAPILAN GÖZLERE GİZLİ BİR FETİŞİ VAR.

Ha, bu arada evet, kitap kapağındaki adamın adı Pepe. 20 küsür yaşındaydı sanırım. Hatırlayamadım. Bir sitede yazarın yanında fotorafı vardı oradan biliyorum. AMA PEPE. PEPE LAN. CİDDİ CİDDİ PEPE ADAMIN ADI ASKLDFNSMDLFK.
Çişimiz tuvaleteeeeee
Kakamız tuvaleteeeeeeeeeğğ aslkdjasdfj
PEPE.

Tamam... Kendimi dizginlemeliyim.
Obsidiyen klasik insanüstü bir yaratık ve ayrıca süper-seksi-muhteşem-şu-bu-bilmem-ne olan bir oğlan la embesil bozması bir kızın hikayesi. Ama kız da oğlan da başlı başına bir fail olunca işler bayağı bir karışmış. Sürekli birbirlerine yavşamaktan çok didişiyorlar. VE EVET, BEN, YANİ NİNJA, KAVGA SEVERİM.
Daemon(uzaylı enişte) tam bir hırbo, öküz ve benzeri. Hal böyle olunca da kız Daemon abimizden lafını esirgemiyor. (Zaten kız Daemon'u ya "Douche" ya "Badass" ya da "SMEXYY o///w///o" olarak tanımlıyor.)
Başlarını 30 küsürden 120'lere kadar atladım çünkü ilk ciddi ciddi ingilizce okumam olduğundan beynim yandı. Ve yanlış hatırlamıyorsam şu an 300'lerdeyim ama en kısa zamanda tekrar en baştan başlamam gerekecek çünkü dediğim gibi BAYAAAA bir kısmı es geçtim.
Ama komik.
Cidden komik.
Ve hala Jennifer L. Armentrout'un ruh hastası olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca Daemon'un kızı göl kenarına götürüp durma gibi saçma fantezileri var.
İlginç....

NOT: BİRİ BENİ ŞU ERGEN KİTAPLARINDAN UZAKLAŞTIRSIN. NOLUR......
NOTNOT: Blogger'da nasıl unfollow edildiğini bilen biri varsa o biri bana söylesin, ne olur. GERÇEKTEN SİTE OLMAYAN ŞEYLERİ BİLE İZLİYORUM. sakldfjlsşdakfj CİDDİYİM, DURUMUM ÇOK VAHİM.
NOTNOTNOT: Beynim yandı ve çok açım. Sanırım sadece açken mutlu olabiliyorum. Çünkü o zaman sadece yemek düşünüyorum sşlkadfj
EDIT: İmla imla imla imla İMLAAAA!
NOTNOTNOTNOT: Melez Sözleşmeleriyle ilgili Shipping-List paylaşmayı ve fangirl krizine girmeyi unuttum. Şu an çok yorgunum. Başka bir yazıda yaparım artık.

1 Şubat 2013 Cuma

Monster



Bir animeyi izlemeyi hiç bu kadar ciddi bir biçimde istememiştim.

Keşke yazın o 75 bölümü görüp de caymasaymışım Monster'ı indirmekten. Hayatımda bir kereliğine ablamın sözünü dinleseymişim.
Evet, ablam ilk kez haklı.
Monster.
Şimdi Fullmetal Alchemist'i, Ghost in the Shell'i falan sallayın. Hepsi sözde çok felsefik çok süper. Aman aman... Hepsine ölüyoruz, ailecek.
Açıkçası saçma sapanlar ve salakçalar. Aynı benim hayal gücüm gibi.
Ama ben biraz psikopatlık istiyorum şu sıralar.



 And bitch, I'm jelaous about it.
Do not watch it before me.





Bu arada manyak gibi erkek albümü falan yapmıyorum. Ya da bir kaç mal çıkıp da "AYH YİRİM YİRİM *-*" yazsın diye koymuyorum bu çizimleri. Bir söyleyeyim dedim. 
 Bu resimleri özel olarak seçtim. Bastırılmış bir şeyler var. Gerçek duygular. Gerçek bakışlar. Adeta canlı gibi değil mi? Fazla gerçekçi. Fazla insansı.

 Konuya gelelim.
Ciddi bir şeyler izlemek istiyorum. Psikolojik.
Psikolojim zaten pek yerinde değil. Yani standartlara kalırsa. Bence gayet normalim.
Son zamanlarda izlediğim şeyler o kadar canımı sıktı ki.  Sevgi, sevgi, aşk, aşk, aşk, aşk!
Burç sohbetlerinde daha az sıkılıyorum.
İnsan inanmadığı şeyleri yadırgar.
Az sonra gidip taroth falı bakıcam. En büyük eğlencem. Her şey doğru çıkıyor falan filan. Mesela geçen bana tuvaletle alakalı çok büyük kararlar vermemde yardımcı oldu taroth kartları. (Daha doğrusu ben aklımdan tuvaletle ilgili sorular tuttukça o bana hayat felsefesi, aşk ve felaketler gazladı. En sonunda sıkıntıdan tuvalete bile gitmekten vazgeçtim.)
Ayrıca bu da favori sitem;
Yüqseq Topuqlular :))))))9
(Google Aramalar'da en başta bu çıkıyo da.)


Höh, sıkıcı.