Bu devamı beklenmemesine rağmen birden aklımda oluşan mallıkta devrim yapan hikayeyi Comic Sans ms FanFiction mezarlığına adıyorum. Devamını kendimden bekliyorum.
Okur yorumları:
(Sheri) |
(Selene) |
NOTNOT: Sera bu hikayede erkek ama normalde kız. Tornado da bu hikayede erkek ama Chibi Italy'nin giysilerinden giyiyor U_U
NOTNOTNOT: Normalde Tornado(Theodore) ve Sera birbirlerinden nefret ediyorlar. Özellikle de Tornado, Sera'dan o kadar çok nefret ediyor ki adını ağzına bile almıyor. adskjhffsadf
NOTNOTNOTNOT: İnsanları trollemek için tff'de bunu gayet ciddi bir şeymiş gibi paylaşmak istiyorum asşldfmsd sonra başlasın sazan.avi dfslm
BÖLÜM 1
Tornado zorlukla
fırtınanın açmakta inat ettiği tahta kapıyı kapatıp sürgüledi, ardından kapıya
sırtını dayayıp yere çöktü.
Ne kadar da çok
yorulmuştu! Tüm gün odun kesmiş, evi temizlemiş ve yemek yapmıştı. Tek başına
yaşamak gerçekten zorluydu. Tornado çaresizce nefesini verdi. Nefesi yüzünün
önünde saçları kadar beyaz bir buhar oluştururken inledi. Hava gerçekten
soğuktu ve o şömineyi yakmayı unutmuştu.
Oturduğu yerden kalkıp
eteklerini silkti ve şömineye yöneldi. Kırmızı elbisesinin etekleri alevi
andıran bir şekilde o adım attıkça dalgalanıyordu. Şöminenin yanına geldiğinde
odunları göremedi. “Ah kahretsin!” Tornado çaresizlikle mutfağa göz attı.
Odunlar orada da yoktu, onları dışarıda unutmuştu.
Hemen üzerine kalın bir
şal alıp kapıdan dışarıya çıktı. Kapıyı kapatmaya çalıştı ama rüzgar ellerini
buzdan kılıçlar gibi kesiyordu. Parmakları hissizleşmişti. Kapıyı
kapatamayacağını anlayıp hemen odunları yanına yığdığı çınar ağacının yanına
gitti. Tüm odunları devrilmişti. Tornado sinirle ayağının altındaki kar
tabakasını tekmeledi. Neden hep en önemli şeyleri unutmak zorundaydı sanki?
Aceleyle yerden odunları toplamaya başladı. Islak odunlar hiçbir işine
yaramazdı. “Kahretsin! Şimdi ne yapacağım?” Karın içinden çıkardığı odunları
bir kenara koyup kuru odun aramaya başladı. Odunlar gelişigüzel dağılmıştı.
Fırtınanın çınarın gövdesini nasıl aşıp odunlarını yıktığını anlayamıyordu.
Sonra Tornado’nun gözüne bir karaltı ilişti. Yerde sere serpe yatıyordu, üzerini kar kaplamıştı. Odunlar kucağında
korkuyla karaltının yanına gitti. Sarı saçlar, siyah zırh ve karı çilekli buz
gibi gösteren kan. Odunlar Tornado’nun elinden kayıp ayaklarının önüne düştü.
“Ah, aman Tanrım… Asıl şimdi ne yapacağım?”
***
Tornado sıcak ateşin
yanına bir şilte serip yabancıyı onun üzerine yatırmıştı. Yabancının derin bir kılıç yarası vardı ve
bir hayli de ateşi. Tornado yanındaki içi sirkeli su dolu kovadan çıkardığı
bezi sıkıp katladı, yabancının terden yüzüne yapışmış sarı saçlarını geriye
itip alnına koydu. Soğuğu hisseden yabancının kirpikleri hafifçe oynadı ve yüzü
gerildi.
Yabancının miğferi ve
göğüs zırhı Tornado’nun yanı başında duruyordu. Siyaha boyanmış ağır bir
zırhtı. Miğferinde ürpertici motifler ve korkunç iki boynuz vardı. Tornado
miğfere elini uzattı ama sonra yabancının inlediğini duydu ve başını ona doğru
çevirdi. Yarasını temizlemem gerekiyor,
diye düşündü. Ah, tanrım, umarım başıma
bir büyük bir bela almamışımdır…
Tornado şöminedeki
ateşin üzerine bir kazan koyup içerisine biraz su koydu. Makas, şarap ve biraz
da kumaş alıp yabancının yanına döndü. Örgü yeleğini sıyırıp altındaki bir kaç
kat kumaşı kan izinin etrafından kesti. Son katı çıkaramayınca kazanda kaynayan
sudan bir maşrapa alıp yavaşça kumaşın üzerine döktü. Yabancı sıcağın etkisiyle
inlerken o da yumuşamış kumaşı yaradan ayırdı. Bu sefer şarabı kaynaması için
bir kenara bırakıp sıcak suyla ıslattığı birkaç kumaş parçasıyla yaranın
etrafındaki kurumuş kanları temizledi. Şarap ısınınca da yaraya şarap döküp
ardından iyice sardı. Neyse ki yara çok eski değildi ve iltihap kapmamıştı.
Tornado, yabancının
alnındaki sirkeli bezi değiştirip onu izlemeye başladı. Uzun soluk sarı saçları
vardı. Gözleri kapalı gözkapaklarının altında dönüp dururken titreşen
kirpiklerinin gölgesi çökmüş yanaklarına düşüyordu. Tornado’dan daha iriydi
ancak Tornado onun daha çok genç olduğunu fark etti.
Ne kadar
da yakışıklı, diye düşünüp iç geçirdi Tornado, yüzü bir sanatçının ellerinden çıkmış gibi…
***
Yabancının ateşi tüm
gece düşmedi, Tornado da endişeyle onun başında bekledi. Ateşi sabaha doğru
düşünce uyku sersemi bir şekilde uyanıp doğrulmaya çalıştı. Tornado yabancıyı
nazikçe üzerinde yattığı şilteye bastırdı. “Hayır, efendim, kalkmak
istemeyeceğiniz bir durumdasınız.” Uzun bir inatlaşmanın ardından yabancı pes
edip kuru dudaklarının arasından “su” diye fısıldadı. Tornado kör karanlıkta
dün yaptığı turplu soğan çorbasından içirdi. Yabancının acıyla homurdandığını
duydu. Birkaç kaşık daha içirip ardından
dudaklarına içmesi için su bardağını uzattı. Yabancıya işkence etmek istemiyordu.
Ama açlıktan ve susuzluktan ölmesini de istemiyordu. Suyunu içirince başının
altındaki yastıkları alçaltıp tekrar yabancının üzerini sıkıca örttü.
Esneyip şömineyi
izlemeye devam etti.
***
Seraphim uyandığında
yanında şöminedeki ateş küllerin arasında son bir uğraşla alevlenmeye
çalışıyordu. Dudakları kurumuştu. Yarası sızlıyordu. Zırhının güven verici
ağırlığını hissedemiyordu ama sağ omzunda bir ağırlık vardı. Başını
çevirdiğinde burnu beyaz bir yumağa çarptı. Bir şey inledi ve birden bire kendi
yüzünün birkaç santim ötesinde bir yüz belirdi. Bir beyaz tavşanınki kadar
kırmızı gözleri ve bir o kadar beyaz saçları vardı. Birde bire kızarıp geri
çekildi. “Pardon efendim, uyuyakalmışım.”
Seraphim kaşlarını
çattı. “Ben senin efendin değilim.” dedi, kibar bir şekilde konuşmaya
çalışıyordu ama yarası canını yakıyordu ve bu yüzden kibar olmayı
başarabildiğinden emin değildi. Beyaz saçlı daha çok kızardı. “Pardon…”
Seraphim duraksadı.
“Ben Gölgeler Krallığından Lord Seraphim.”
Beyaz saçlının gözleri
irileşti ve hemen ardından gözlerini yere dikip hafifçe oturduğu yerde eğildi.
“Sizi ağırlamak bir onurdur Lordum. Bu sadık kulunuzun adı Tornado.”
***
Tornado havuçları ve
lahanaları doğramaya çalıştı. Ama tek yapabildiği bıçağın ters tarafıyla onları
ve kendi parmağını ezmek oldu. “Ah, lanet!” Bıçağı bir kenara atıp parmağını
emdi.
Gözlerini her
kapayışında sıradan karanlığın ardından bir çift gözün altın ve yeşil parıltılarını görüyordu. Aynı sonbahardaki dökülen yapraklar gibi…
Tornado kafasını iki yana salladı. Hayır!
Ne düşünüyorum ben böyle? O bir Lord bense sıradan bir köylüyüm. Gözleri
hafifçe doldu ve bıçağı yeniden eline alıp düzgün bir şekilde lahana ve
havuçları doğramaya başladı.
Lord Seraphim’in
yarasını sabah tekrar temizledikten sonra ona temiz giysiler vermişti. Genç adam tüm gün yükseltilmiş yastığından baygın
gözlerle şömineyi seyretmişti. Dünkü halinden bir hayli iyiydi, en azından
ateşi biraz düşmüştü.
Tornado iç çekip yemek
yapmaya devam etti.
NOTNOTNOTNOTNOT: O kadar saçma ki konulu pornoya benzedi. (İzlediğimden değil, sadece gerçekten saçma olduklarını biliyorum)
THIS MAKES MY KOKORO GO DOKI DOKI~
YanıtlaSilbirde ne bileyim beynimin fujoshi tarafı okurken hep bir "yanlışlıkla ellerin birbirine değmesi", "aniden sarılmalar", "uzun bakışmalar", "teşekkür öpücüğü ve ötesiiğğ~" bekledi. (biliyorum artık benden iğreniyorsun ;_;)
Tornado'ya ölürüm bu arada.
Ya daha tanışmadıkları için abartmıyım dedim U_U AMA SIRA ONLARA DA GELİCEK slkdfmsdfk
SilBir de cidden tonadoya çok yakışıyo kırmızı elbise ldsmf