21 Ocak 2013 Pazartesi

Kitap Bombardımanı Part #1

İki gün önce yazdığım saçma sapan yazıda beynim işlevini kaybettiği için kitaplardan bahsedememiştim. Şimdi, yani bu yazıda, kitaplardan bahsedememiş olmamın intikamını alacağım. En azından ben öyle sanıyorum...
Okuyanlardan öncelikle özür diliyorum. Her kitaba ayrı başlık açayım diye düşünmüştüm bir anlığına ama geri zekalılığın sınırlarını zorlamak istemedim. Her ne kadar içten içe spam manyağı olsam da sonuçta siz de insansınız. Ve insanlığınıza saygı duymam gerekiyor. Sizi deli etmem değil.
Kitapları ciddi ciddi tanıtmayı düşünüyorum bu sefer. Çünkü kitaplar filmler, diziler veya animeler gibi sadece yorum yapmaya pek gelmiyor. Tanıtım istiyor. Fazla zahmetli bir iş, ama tüm yazılılarımın bitmesinin gazıyla bu işi de kıvırmaya çalışacağım.
O zaman ben başlıyorum. Yalnız başlamadan önce belirtmem gereken bir şey var. Önceden bahsettiğim kitapları da tanıtacağım. Kısacası benim 5 aylık okuduğum ve okuduğumu unutmadığım tüm kitapların saldırısına uğrayacaksınız. (Yani okuyorsanız. Çok saçma konuşuyorum... alskj)

İki Şehrin Hikayesi

Charles Dickens (İngiliz aksanıyla lütfin)

Hmm... Evet. Konuya hemen girelim.
Her ne kadar Charles Dickens'ın kaleminden ve genelde ele aldığı konulardan hoşlanmasam da (Büyük Umutlar'ın bunda büyük bir etkisi var.) bu kitabı gerçekten çok sevdim. Giriş etkileyiciydi, olayların başlangıcı yavandı ama dananın kuyruğunun koptuğunu farkettiğim an her şey birbirine girdi ve kitabın son sayfalarında ciddi anlamda duygusal olarak Çaaağs Dikıns ebemi belledi. 
İpucu: Ömrümde gördüğüm, saf fedakarlığı ve insanlığın her yönünü harmanlayıp önüme koyan en güzel romandı.
Tanıtım: Yazar kitabın girişini yaptıktan sonra soluğu İngiltere'de köklü bir banka olan Tellson Bankası'nda çalışan saygıdeğer bankacımız Bay Lorry'nin araba yolculuğunda alıyoruz. Yollar pek tekin değil. Posta arabasındaki herkes birbirinden şüpheleniyor. Ama neyseki Bay Lorry yolculuğu kazasız belasız atlatıp Dover şehrine ulaşıyor. Burada Lucie Manette adındaki genç, aptal ve süper iyi niyetli sarışınımızla tanışıyor. Görevi bu genç kızı babasına götürmek. Genç kız babasının yaşadığını öğrenince ilk başta orta yere yığılsa da sonradan yazara göre çok güçlü bir kişiliği olan kızımız Bay Lorry ile birlikte İngiltere'den ayrılıp Fransa'ya geçiyor. Bay Lorry Lucie'yle babasını tanıştırıyor. Dr. Manette 18 yıl boyunca Bastille hapishanesine hapsedilmiş suçsuz bir adam. Tabii 18 yıllık yanlızlıktan sonra biraz kafayı yemiş. Hapishaneden çıktıktan sonra Defarge adlı meyhane sahibi bir adam ona kalacak yer vermiş. Pek konuşmuyor, çökmüş, harap olmuş, ayakkabı tezgahına takıntı derecesinde bağlı ve hala Bastille'de bir hükümlü olduğunu zannediyor. Kızı onu bu boşluktan çekip çıkarıyor. Süper anaç tavırlarıyla babasını yeniden bir bireye dönüştürüyor.
Fransa'dan ayrılıp İngiltere'ye geri dönerken üçlümüz Charles Darney adıyla dolaşan bir adamla aynı gemide yolculuk ediyorlar. Darney, vatana ihanet suçundan mahkeme karşısına çıkarılınca da tanık olarak mahkemeye gelmek zorunda kalıyorlar. Darney'in avukatı, Mr. Styrver, hırslı ve başarılı bir adam ama başarısının sebebi zekası değil de hayatta herhangi bir amacı olmadığından ona karşılıksız yardım eden dostu Sydney Carton. Darney'in başının gövdesinden ayrılmaktan kurtulması imkansız gibi görünse de Sydney Carton bir şekilde davanın iplerini arkadaşı Mr. Styrver'ın ellerine vermeyi başarıyor ve Darney kurtuluyor. Ardından olaylar Dr. Manette ve Bay Lorry'nin sıkı fıkı dost olması, Lucie ve babasının arasındaki bağın gittikçe daha da sıkılaşması ve Lucie'nin Darney'le evlenmesiyle devam ediyor. Bu sırada Fransa cephesi de boş kalmıyor, arada oraya atlıyoruz. Aristokratların abartılı ve hırslı yaşamlarına göz gezdiriyoruz. Fransa'da ezilen halkın çektiklerini görüyoruz, halk artık dayanamayacak bir halde. Dr. Manette'e kalacak yer veren meyhaneci Defarge aslında bir ihtilalci ve eşi Bayan Defarge ise ihtilalin arkasındaki beyin. Ortadan kaldırılması gereken soyluların ve aristokratların isimlerini içinde bulunduran bir .... ehm... bir... hede(?) örüyor. Ve bu hedeye örerek aktardığı adları bir tek kendisinin anlayabileceği bir biçimde yerleştiriyor. (Zaten örgü uzmanı diye bir şey olduğunu sanmıyorum. 'Hmm... Evet burada Kral'ın adı yazıyor!') İhtilal başladıktan sonra Charles Darney, Tellson bankasında Bay Lorry'i ziyaret ederken geride bıraktığı, gerçek kimliğine gelmiş bir mektupla karşılaşıyor. Bu mektubu bir şekilde ele geçiren Darney en sonunda dayanamayıp yurdu Fransa'ya geri dönünce de olaylar gelişiyor.
Yırım(Bkz. Yorum): Bu kitaptan öğrenilmesi gereken çok fazla şey vardı. Bu yüzden bu konuya hiç girmeyeceğim. Olaylarlar raya oturana kadar da açıkçası Lucie embesili yüzünden çekmediğim Çin işkencesi kalmadı. Kitabın 3/5'i açıkçası, bana kalırsa, GERÇEKTEN SIKICIydı. Ama Çaaağs Dikıns'ın insanların kişiliklerini aktarma yöntemi hem ilginç hem de eğlenceliydi. Olaylar sonradan gerçekten sıra dışı bir hal aldı. Anlatım, dilin ağırlığı yüzünden beyin kızartıcı bir etkiye sahip olsa da beni eğlendirdi. Sydney'i gerçekten çok sevdim. Bayan Defarge, bir dahiydi ama çektiklerinden kaynaklanan intikam arzusu yüzünden aynı zamanda da gerçek bir zorbaydı. Karakterleri bir kenara atarsak da bana göre kitapta 2 tane akıl kurcalayıcı soru vardı. İlk soruyla ilgili fikir sahibi olabilmek için kitabı okumanız gerek zaten, ama ikinci soru genel bir soruydu: "İnsanın sevdiği/değer verdiği biri için hayatını feda etmesi geride kalanların yeterince umursamayacağı bir intihar mıdır, yoksa sonsuza dek borçlu kalınıp altında ezilinecek bir yüce fedakarlık mı?"
Ve ben bu soruyu hala cevaplayamıyorum. İkisinin arasında kalıyorum. Sanırım kitabın sonu gereğinden fazla buruktu. Ya da değildi. Sanırım değildi. Çünkü ben sevdim.

Cehennem Makineleri Serisi

Cassandra Clare

Edebi değeri olan bir romanla alakalı bir şeyler yazınca sanırım beynim yandı. O yüzden fanfinifinfon şeylere geri dönelim.
Daha iyisini bulabiliyorsanız siz bulun.
Yiğitlik William Herondale yazıp da aratmakta değil,
ipne tipli olmayan bir çizimini bulmakta!
Lanet olasıca yetişkin ergen romanları!
(Young Adult'tan bahsediyorum sşalkdfj)
Bu kitaba okulun ilk haftalarında gereğinden fazla taktım. Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim... Uzun zamandır ergen romanı okumamış olmanın gazına gelmiştim sanırım. Açıkçası ben de anlayamadım. Çünkü şimdi tekrar bakınca cidden çok salak bir kitap. Yazarına da uyuz olmaya başladım zaten.
Seri aslında üçleme. Henüz iki kitabı yayınlandı. Mekanik Melek ve Mekanik Prens. Yazarın ün kazandığı Ölümcül Oyuncaklar serisiyle aynı konuya sahip: iblisler, periler, iblis efendileri vs. vs. Ve kendilerini herkesten üstün görmeyi hak bilen melek kanı taşıyan ve karışıklıkları düzelten Nefilimler.
Yazım tarzı kötü değil, betimlemeleri tam kararında. Tek sorun karakterlerin fazla porselen olmaları. Yani her ne kadar okurken karakterleri hissedebilseniz de gereğinden fazla mükemmeller. Bu da kitaba biraz soğuk bir hava katıyor. Kurgu fena değil, ama vasat. Yani olaylar çözülmeye başladıkça hayretler içinde falan kalamıyorsunuz. İp uçları her zaman gözünüze fazlasıyla sokuluyor.
Uyarı: Yazarın psikolojik sorunları var ve okurlara acı çektirmek için elinden geleni yapıyor.
Uyarı 2: William Herondale. Will. Galler-İngiltere melezi insanüstü bir bizon. İşte bu yüzden ben büyüyünce Will olucam! skşaljdfh (Cinsiyetimin ve tipimin farkına hala varamadım. Müessesemiz, verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz...)
MEKANİK MELEK-
Mikınik Mılık
Tanıtım(Anam babam kitap arkası): On altı yaşındaki Tessa Gray, ağabeyini bulmak için okyanusu aşıp Kraliçe Viktorya'nın hükmü altındaki İngiltere'ye geldiğinden, onu korkunç bir sır bekliyordu. Londra'nın Aşağıdünyasının ıssız sokaklarını vampirler, büyücüler ve diğer doğaüstü yaratıklar ele geçirmişti. Kaosun yerine düzen getirmekse yalnızca Gölgeavcılarına(Nefilim dediğim bunlar işte), kendilerini dünyayı iblislerden kurtarmaya adamış savaşçılara düşüyordu.
Pandemonium  Kulübünde çalışan Kara Kardeşler tarafından kaçırılan Tessa, sonunda kendisinin de bir Aşağıdünyalı olduğunu öğrenecekti.
Üstelik ender bulunan bir yeteneğe sahipti.
İstediği zaman bir başkasına dönüşebiliyordu.
Kulübün kendini sır gibi saklayan yöneticisi Magister'ın niyeti ise Tessa'yı ve gücünü ele geçirmekti.
Kapana kısılan Tessa, çareyi Londra Enstitüsü'ndeki Gölgeavcıları'na sığınmakta bulacak ve kısa zaman içinde, Enstitü'deki iki genç, Tessa'yı büyüleyecekti. Genç kız, kırılgan güzelliğinin arkasında ölümcül bir sır saklı olan James'le, kırıcı sözleri ve havai tavırları nedeniyle herkesi -Tessa dışında herkesi- kendinden uzaklaştıran mavi gözlü Will arasında kalacaktı.
Tessa ve arkadaşları, araştırmalarını derinleştirdikçe kendilerini, Gölgeavcıları'nı yok etmek üzere planlanmış hain bir komplonun ortasında buldu. Tessa bir seçim yapmak zorunda olduğunu biliyordu.
Ya ağabeyini kurtaracaktı, ya da yeni arkadaşlarının büyülü dünyasını...
Ama bilmediği bir şey vardı.
Büyülerin en tehlikelisi aşktı! Geber. Yok, cidden, geber.
[Ninja okuduğu şeyler yüzünden kendinden tiksiniyor Volume I.]
Yırım(Bkz. Ninja'nın Aşmış Yorumları): Öncelikle öyle ortalıkta korkunç sır falan filan yok. Adam kandırıyorlar bildiğin. Kitapta teknik olan her şey kabak gibi ortada. Ama spoiler vermemek için yine, yine, YİNE susuyorum. (Ehehe, olm bende spoilerdan bol ne var? Yoldan gelene geçene bile spoiler veririm ben. Yalan söyledim. İlk kez susuyorum!) Öncelikle belirtmem gereken şey şu ki, Tessa ilk kitaptan başlayarak kezbanlığın sınırlarını zorlamıyor. Tüm alıcılarını ve antenlerini Will'e dikip, onun peşinden koşturuyor. Will ise bazı nedenlerden ötürü kızı sürekli geri itmek zorunda kalıyor. Tabii işin içine ergenlik hormonları da girdiğinden bu konuda pek başarılı olamıyor. (BÖÖ, WILL, BÖÖ SANA! O HORMONLAR KAKA DEMEDİM Mİ BEN?) Hiçbir şeyden haberi olmaksızın ortalıkta sekinen James/Jem ise çaktırmadan Tessa'ya sulanmakla meşgul. En büyük sorunsa Jem'in, Tessa'nın o küçük zeki kumral kafasını Will'in olduğu taraftan başka bir yöne çevirmenin imkansız olduğunu ve kızın Will'e abayı yakmış olduğunu fark edemeyecek kadar beyin özürlü olması ve Tessa için sadece "Hmm, Jem mi? İyi çocuk."tan ibaret olması. (Yetişkin Ergen Romanı Klişeleri)
Ha ama kötü değil o kadar. İyi kitap yani.
MEKANİK PRENS-
Türkçe kapağı yüzüne bakılmayacak kadar iğrenç.
Üzgünüm...
Cassandra Clare'in en kötü yönünü size söylemiş miydim? O, her zaman en süper karakterlerin aslında içli tipler olduğunu gösterme gereği duyar ve o muhteşem karakterleri eninde sonunda enkaz veya çöpe çevirir.
Ve bu gerçekten iğrenç bir şey. Önce Jace Herondale, şimdiyse Will Herondale. Bu kadının Herondale'lerle ciddi sorunları var...
Tanıtımı koymaya üşendim çok merak ediyorsanız guugıl amcadan aratarak 2 saniye içinde bulabilirsiniz. Ben de insanım olm yoruldum nabayım?
Tanıtım(Anam babam kitap arkası II): TESSA'NIN AŞKI GÖLGE AVCILARI'NI KURTARABİLECEK MİYDİ? YOKSA ONLARI SONSUZA DEK YOK MU EDECEKTİ? (Aşkın batsın, emi Tessa?)
Londra Enstitüsü'ndeki dengeler hiç bu kadar hassas olmamıştı. Konsey, Charlotte'ın gücünü elinden almak ve bu gücü, ahlak değerlerinden yoksun, gözünü iktidar hırsı bürümüş Benedict Lightwood'a vermek istiyordu.
Will, Jem ve Tessa, Enstitü'yü ve Charlotte'ı kurtarmak umuduyla Mortmain'in geçmişiyle ilgili sırları araştırmaya karar verdi. Ancak tek keşfettikleri düşmanın amacı değildi. Aynı zamanda Tessa'yla ilgili huzursuz edici Gölge Avcısı bağlantısını da öğrendiler. Zaten Will ve Jem'in arasında kalan Tessa, kendisinin bizzat bir "canavar"a dönüşmesine Gölge Avcıları'nın yardım ettiğini öğrenince başka bir seçimle daha yüz yüze gelecekti.
Tanıtım II(Kitap arkası translate'i by Ninja): Tessa çok aşık ama farkedemeyecek kadar odun. Will'in peşinden koşmaktan ve aşağılanmaktan bıkan kızımız hemen yedekteki Jem'i oyuna dahil ediyor. Arkadaşlıktır, takılmaktır derken farkında olmadan Jem'e umut veren kızımız kendini Jem'in kollarında bulunca hemen taraf değiştiriyor. Jem'in ciddi olduğunu anladığında da, Will'den hayır gelmez diye düşünüp 'Tek yarim gri kafa Jem.' diyor. Jem'le işi ilerletirken de kimsenin ruhu duymuyor. En sonunda insanlığa geri dönmeyi başaran Will, bir Hülya Avşar edasıyla sevdiceğinin kollarına atılmak isterkene kızın Jem'le ciddi olduğunu duyunca yıkılıyor.
SON
Bildiğin kitabın özetini yazdım yanlız. Ahuahuahuah! Siperim.

TAMAM. DURUN!
TİKSİNMEYİN BENDEN!
GERÇEK KİTAPLARA GERİ DÖNÜYORUM. TIMAM. ;_;

Sherlock Holmes - Kızıl Soruşturma

Sir Arthur Conan Doyle 

ÖZEL FİYAT 7,90 ARKDŞLR. ALIN ALDIRIN :))))9
Burun yaqıo bu arada qnq :'))))9
Muhtemelen bir çoğunuz Sherlock Holmes'un dizisini izlemişsinizdir. Tamam, sustum. Bir saniye. Anlatabilmem için aklımı toparlamalıyım.... -_-"
Kızıl Soruşturma, Sherlock Holmes'un ilk hikayesi. Buradan, Konya Kitap Fuarı'ndan Sherlock Holmes serisini düzerken bana serinin içindeki kitaplarda bulunmayan ilk hikayelerin adını yazan abiye teşekkür ediyorum. Her ne kadar duymayacak olsa da...
Hayatımı kurtardın!
Çünkü Akıl Oyunlarının Gölgesinde ACAYİP SIKICI. Sen olmasan muhtemelen şu an o kadar para gömmüş olduğum kitapları yakıyor olacaktım. Sağ ol, varol. Bana dayanma gücü verdin. Sayende Sherlock Holmes'e normalde göstereceğimden daha çok anlayış gösteriyorum. Çünkü bu hikaye okuduğum onlarca Sherlock Holmes hikayesi arasında en iyilerinden biriydi. Çoğu hikaye, bana kalırsa çok barizdi. Sir Arthur Conan Doyle ipuçlarını her ne kadar kenara köşeye sıkıştırmış olsa da Dr. Watson'ın düşüncelerine hak verip duracağınıza kitabı okurken kendi kendinize birazcık düşünürseniz vakayı genel hatlarıyla tahmin etmek asla ve asla imkansız değildi.
Tabii bunları Sherlock Holmes serisi kötü bir seri olduğu için söylemiyorum. Güzel bir seri, gerçekten güzel bir seri. Zaten Sir Arthur Conan Doyle'un yapmak istediği, bana kalırsa, okurların ağzını açık bırakmak değil onları da düşünmeye teşvik etmek. Ama şu da var her hikayesinde aynı tat yok. Bazıları yavan, bazılarıysa dadından yinmiyor. 
Kızıl Soruşturma'nın en güzel kısımlarından biri Amerika'da yaşanmış bir pisliğin intikamının bütün Avrupa üzerinde süren bir takibin ardından İngiltere'de sonuçlanmasıydı. Katilin cinayeti intikamını alış biçimi her ne kadar bazı yönlerden aptalca olsa da kuru bir aç gözlülükten kaynaklanmıyordu. Ve en önemlisi katil gerçekten haklıydı. Sanırım Kızıl Soruşturma'yı bu yüzden çok fazla sevdim. Tabii, sevmemin nedenlerinden biri uzun olması da olabilir. Emin değilim. sakfjşl

Sanırım bu günlük bu kadar tanıtacağım. Daha çok fazla kitap var ama gerçekten yoruldum. Zaten yeterince uzun bir yazı oldu. Daha fazla zorlamaya gerek yok.
Tekrardan, iyi akşamlar.

6 yorum:

  1. Şuan kitap okumaya ihtiyacım olduğu için bu önerileri kesiinlikle dikkate alacağım!!
    Ha bi de bi ara sen 3 idiots diye bir filmden bahsetmiştin, onu da izledim....ve dostum, çok mükemmel bi filmdi! -söyleyeyim dedim ;w;-

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tişikkirler o///v////o
      Aslında burda bahsettiğim kitaplar (Cehennem Makinelerinden bahsediyorum) pek iyi sayılmaz. Bilmiyorum.... Eheh.. Ühüh....

      Sil
  2. Sevgili Katanalı Şizofren Ninja,bana kattığın pek değerli Distopik kitap (her fırsatta bu kelimeyi kullanmaya çok dikkat ederim)İncarceron ve devamı Sapphique için sana bol teşekkür borçluyum.Bu yazı tarzıma ise can sıkıntım sağ olsun sponsor olmuş durumda.
    Bu kitapların karşılığı olarak ben de sana Dedektif Kurukafa serisini şiddetle öneriyorum.

    Sana bir yorum sözüm vardıı tee ne zamandan kalma.Onu yazamadığım için de çok üzgünüm.Bana da uğra,katanan özlenmekte.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazı tarzına hayran kaldım.
      Ayrıca Incarceron ve Sapphique konusunda ben sana teşekkür ederim, okuduğun için. Etrafımda onu okuyan tek bir kişi bile olmasa delirebilirdim.
      Dedektif Kurukafa serisine de başlayabildim sonunda. Bugün sınıfta okurken attığım kahkahalar yüzünden insanlar benden iyice umudu kesti. Önerin için çok teşekkür ederim.
      Yorum konusunu da boşver. Tüm yazıları silmişim zaten.

      Sil
  3. Büyülerin en tehlikelisi aşktı, mı? asdnfjfjdjdiajdoedjskajs harbi mi anshfjsnfjsdnjsnd vay anasını satayım akdhjfjskdnjsnd of cidden bittim o satırı okuyunca akdndndjdjjdjd Ben şimdi ölürümde cehennem makinelerini okumam. Bir kere iki erkek arasında kalmış ve bir türlü seçim yapamayan kızlardan iğreniyorum. Öyle böyle değil yani her gece yatmadan önce öyle tipli kızlara türlü işkenceler uyguluyorum. Anasını satayım birde bu young adultlardaki kızlar o kadar mükemmel, saf, iyilik meraklısı ve güzel oluyorlar ki en az iki daş gibi velet bu geri zekalılara vuruluyor. Ben okumam bu seriyi. Kitapsızlıktan ölsem gebersem bile okumam o kadar sinirime gitti. Şerlok abiyle pek aram iyi değil yani ne bileyim adam beni sarmıyor o.o

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ..... Bence de okuma... Yani aslında kızın seçim yapmak gibi bir uğraşı yoktu ilk iki kitapta. Tabii 3'üncüde olacak. Ama salla.
      Ayrıca kız tam bir kalas.
      Şerlok okumamdaki asıl etkeni de bilmiyorum aslında. Egomu tatmin etmek için okuyor olabilirim aslfkdj

      Sil