19 Ocak 2013 Cumartesi

Cıkıs

 Uzun bir aranın ardından sanırım tekrar aranızdayım. Son zamanlarda yazmamamın nedeni ergen atarı falan değil, zamanım olmaması ve zamanım olduğundaysa yazacak bir şeyim olmamasından kaynaklanıyordu. Aslına bakarsanız hala ne yazmam gerektiğinden emin değilim.
Son zamanlarda çok şey yaptım ama hepsi de boştu. Böyle olunca elime hiç bir şey geçmedi tabii. Notlarım diz boyu boka battı. Kibar olayım diyorum ama gerçekten, tanımlayacak bir şey bulamıyorum artık. Bataklık? Çamur? Lağam suyu? Brokoli? Haftalardır beden dersine giremiyorum, peki ya buna ne demeli? Hiperaktivitemi beynimde öldürdüm herhalde veya patlamama çok az kaldı. Ya son 2-2,5 aydır devamsızlık yapmadığım tek bir hafta bile olmaması? Artık kendi yaptıklarıma bile aklım ermemeye başladı. Hayır, yani, ne yapıyorum ben? Ne yapıyor olabilirim ki? Cevap: Hiç bir şey yapmıyorum. Peki... Ben hiç bir şey yapmamaya bile zamanımı yetiremezken yaşıtlarım, aynı sınıfta bulunduğum saygı değer bizon arkadaşlarım... Siz nasıl olup da çalışacak, sosyalleşecek onu geçtim televizyon izleyecek zaman buluyorsunuz? Ben anlamadım da yani. O yüzden soruyorum.
Geçen hafta sonu deliler gibi matematik çalışmam gerekirken uzun zamandır ön yargıyla yaklaşıp izleyemediğim, tamamen pedofili iblis uşaklar ve onların transeksüele kayan fetişleri olan bebe efendilerinin maceralarından oluştuğunu sandığım (En azından Sheri bana tam anlamıyla öyle olduğunu söylemişti.) Black Butler'ın (Kuroshitsuji) ilk sezonunu devirdim. Ha, kötü mü oldu? Hayır! Aksine izlemek için çok geç kalmışım. Uzun zamandır adam gibi anime izleyemiyordum, daha doğrusu animeler o kadar geri zekalıca gelmeye başlamıştı ki artık izleyesim gelmiyordu. 
Konuya gelirsek, Black Butler hiç de öyle acayip derecede tiksindirici fetişler fışkıran bir anime değilmiş. (Bu cümlem Sheri'ye. Alois Trancy'i şimdilik bilmiyorum ama mini şortu ve o minik mükemmel psikopat sarışın kafasıyla hangi fetişe sahip olursa olsun o çocuğun beni fazla rahatsız edebileceğini sanmıyorum. Mini şortlara garezim olabilir ama psikopat sarışın kardeşlerime her türlü müsamaha gösteririm ben...) Ha ama fetişler fışkırmıyor değil tabii ki. Grell'in gördüğü herkese sarkmasından tutun (Kadın, erkek, hatta iblis köpek...), herkesin Sebastian'a sarkmasına hatta hizmetçilerin gerçekten gerizekalı sürüsü olmasına.. bu animedeki her şey ve her karakter gerçekten de komikti. Sevemediğim tek karakter şizofrenik melek oldu. Ki beyaz saçlarına ve kötü karakter olmasına karşın bana kendini sevdiremediği için onu içtenlikle tebrik ediyorum. Çok iğrenç bir karakterdin, manyak mahluk!
Grerü ve Seboş asldkşfj
Öhöm... Tamam. Düzgünce anlatmalıyım sanırım. Öncelikle anime mangayla paralel gittiği yerlerde mükemmel ilerliyordu. Ama sonra yavaş yavaş saçma anime senaryosu kokmaya başladı. Sanırım ben oralarda biraz koptum. Mangayı okumadım belki ama gerçekten manganın aslından sapılan yerler fazlasıyla belirgindi. Konuların içi boşalmaya başladı. Gerçi animelerin hepsinde bu yaşanıyor teknik olarak. Hepsi ya başta ya sonda ya da baştan sona saçmalıyor. Her neyse. Karakterler gerçekten çok iyiydi. Sonlara doğru muhtemelen yapımcılar "Hadi biraz karakterlerin hikayelerine değinelim anime bitti bitecek mal gibi bitmesin." gibi bir fikre kapılmışlar. Çünkü birden, çok saçma bir şekilde, dram vermek amacıyla karakterlerin geçmişine girdiler ve bunu o kadar hızlı yaptılar ki bana kalırsa hüzünlü olacağına fazla mantıksız ve boş oldu. Ama Ciel haricindeki tüm karakterler yalayıp yutulacak derecede komik ve sevimliydi. Ciel'se ne yapıp ne edip beni kendinden nefret ettirmedi, hatta aksine sevdirdi bile diyebilirim. Grell'in Sebas-chan'larının Türkçe alt yazıda Seboş olması beni öldürdü. Pluto'nun tam bir gerizekalı olması, tek repliğinin dili dışarıda nefes almak ve tekmelenmiş enik gibi sesler çıkarmak olması beni üzse de ölümüne güldürdü. Adını hatırlamadığım ve her yerde jüri olan manyak sarışın tiplemeyi her yerde görmekten bıkan Ciel'in tiksinti krizi geçirip durması da çok komikti. Hele hele Undertaker'ın "pembe kitap ayracı" nedensizce gülme krizine girmeme neden oldu. Sebastian'ın son bölümlerde bile millete gümüş yemek takımları fırlatmasına da güldüm. Kısacası çok fazla güldüm. Çoğu kişi Kuroshitsuji'yi bazı yerlerde fazla gotik ve bunalım bir anime olarak görmüş anladığım kadarıyla. Ama bana kalırsa saçmalamaya başlayana kadar felsefik bölümler fazla bunaltıcı veya gerizekalıca değildi. Ekrana boş gözlerle baktırmadı. 
plu-plu nakldsfş
Her neyse, en iyisi ben daha fazla yorum yapmayayım. Çünkü yorum yaptıkça övmekten çok yeriyorum alskfjsld.

Daha sonra... Filmlere geçeyim en iyisi. Kitapları biraz coşturduğum için o kısımın uzun sürme ihtimali çok yüksek.
Komikli filim :)))9)9)))))9
Bu hafta içi, salı günü Rise of the Guardians'a (ya da Muhteşem Beşli mi her ne haltsa işte Türkçe'ye çevrilmiş adı (Maskeli Beşler gibi abi, asdlkfj...)) gittik Selene'yle. Okuldan kaçtık daha doğrusu. İyiydi, güzeldi. Öyle uğruna ölünecek bir film değildi belki ama berbat da değildi. (Neden hiç bir şeyi övemiyorum acaba... Her şeye sövüyormuşum gibi duruyor da biraz.) Koca sinema salonunda ya 4 ya 5 kişi vardık. Selene'ye ilk başta fangirl krizine girebilme izni verdim ama sonradan bir baktım Jack Frost'a "Ayh yirim yirim ;O;" demeye başlamış. Sonra zar zor susturdum ki, şu an aslında pek de beceremediğimi farkediyorum. Tüm film boyunca o kadar çok yorum yaptık ki salon dolu olsa, yanımızda oturan insanlar bizi tekme tokat dışarı atardı. 
Mesela bence Cek burda da ağladı ağlayacak gibi duruyor.
İngilizce seslendirmede Jack Frost'un sesi berbatmış anladığım kadarıyla. Türkçe dublajda böyle bir durum yoktu pek. İlginçtir ki Jack Frost'un Türkçe sesi İngilizce sesinden daha çok uymuş görünüşüyle. Ama tabi  çevirmenlerin diğer karakterlerin aksanlarını Türkçe'ye aktarmak gibi bir şansları olmadığından, Noel Baba'nın ya da Paskalya Tavşanı'nın asıl karakterlerini anlamam pek mümkün olamadı. Film eğlenceliydi, komikti. Tek sorun tüm film boyunca sanki sürekli birilerinin gözü doluyormuş gibi hissetmemdi. Ya karakterlerin gözleri çok parlaktı, ya ben körüm ya da gerçekten sürekli gözleri doldu. Hangisi bilmiyorum. Gerçekten de bilmiyorum. Ama bu durum cidden sinir bozucuydu.
Filmin başında Jack Frost embesil bir bebeyi neredeyse öldürüyordu. En azından ben öldürdü sandım. Hatta şoka girdim. "OHA OLM BU ÇOCUK FİLMİ! GEBERTTİ ÇOCUĞU O_O" diye ekrana bakakaldım. Bakakalırken de bayağı bir zorluk çektim. Gözlük üzerine gözlük takmak gerçekten iğrenç bir şey. 
Bir ara Paskalya Tavşanı biri ona sataşınca "Ben tai-chi ustasıyım!" diye ortaya atılmıştı. Orada da çok gülmüştüm. 180'lik bumeranglı bir tavşan. Yerde istediği yere giden çukurlar açabiliyor. Ama insanları taichi'yle tehdit ediyor. (*Dip Not: Tai-chi Avatar: The Last Air Bender ve Legend of Korra'da su bükme teknikleri için kullanılan rahatlatıcı ve saçma sapan bir kung fu dalı. Ortalıkta yavaş yavaş elini kolunu sallayıp duruyorsun kısacası.)
Diş perisinin diş fetişi... (Şu uzun burunlu diş yaratıklarından nefret ediyorum. Sinek kuşu gibiler.)
 Filmin sonunda çocuklar kış günü yalın ayak dolandılar gece gece. Selene sağolsun 2 saat çocuklarla ilgili yorum yaptı. "Üşümüyorlar mı?", "Nasıl üşümezler?", "Hala ayakları çıplak.", "Ben bile üşüdüm.". Bu performansı kendimden beklerdim, başkasından beklemezdim ne diyeyim. Filmin sonundaysa bence Kara'ya çok yazık ettiler. Bence onun kalbi temizdi. Ezdiler. Kötü adam diye yaftaladılar. Aralarına almadılar. Kısacası sonu mutlu son olsa da ben pek mutlu olamadım. Uç kişilik bozukluğu olan insanlara kötü demek bence çok yanlıştı. ÜHÜHÜHÜHÜ. KARA... CEK. NEDEN EMPATİ YAPMIYOSUN, CEK? NEDEN CEK? NEDENNNN!?!?!?
Bu arada hala Cek'i bekliyorum. Ne okullar tatil oluyor, ne kar yağıyor burada. Daha da kar gelmezse artık Cek Furost'u gördüğüm yerde tekme tokat döveceğim herhalde.

Miridanın saçları lülee lülee yar binziyor beyaaaz turuncu güle.
 Sonraki film anlaşıldığı üzere Brave. (CISIR. (Cesur yani. (Yanlız sürekli İngilizce adlarını falan yazıyorum da amacım elit olmak değil. Gerçekten. Yemin ediyorum bak. Cidden ama... Tamam neyse. Sustum.)))
Aslında Cesur'u yaklaşık bir ay önce izlemeye başlamıştım. Ama elimdeki alt yazı videoyla uyuşmuyordu ve ben de mal gibi alt yazı aramaya üşenip alt yazısız izleyeyim demiştim. Ama filmde o kadar aksanlı konuşuyorlardı ki anlamam için bir 5 saniye sindirme süresi gerekiyordu. Ki repliklerin yarısından çoğunu önceki lafları anlayacağım diye kaçırıyordum. Sonunda pes ettim. Merida'nın annesine küfrettim. İskoç ya da İrlanda, her ne aksanıysa ona da küfrettim. Ve izlemeyip, kapattım.
Bugün de işsiz ve işsazsız olduğum için oturup izlemeye başladım en baştan. Sonlara doğru alt yazı yine saçmaladı ama en azından alışma süreci yaşadığımdan geçende izlediğimde yaşadığım dumur olma durumunu yaşamadım. Fena değildi. Ha bir How to Train Your Dragon da değildi. Ama izlediğime değdi sanırım. Merida'nın saçları psikopatça kıvırcıktı. Hala nasıl bitlenmediğine şaşıyorum ben... (Dalga geçmiyorum. Cidden.)
Filmle alakalı bir şeyler söyleyeyim desem muhtemelen spoilerın dibine vuracağımdan pek bir şey de diyemiyorum.
Filmin yorumlarında genellikle "Ay Merida çok cesuurrrrrrrr hayran kaldım yaaaaa..." gibi yazılar görüyordum. Ama açıkçası ağzımı açık bırakan bir şeyler yapmadı. Ha komikti, iyiydi ama cesaret gösterebileceği bir sahne de yoktu. Dik kafalıydı biraz sadece. O da ergenliktendir yavrım...
Gerçi bir saniye kızı evlendirmeye çalışıyorlardı sonuçta... Tamam, ben sustum.
Kısacası eğlenip, gülmekten geberip, savaş sahnelerine ağzı açık bakılacak bir filmden çok anne kız kavgaları üzerine ders almak için izlenecek bir filmmiş. Ve... Anafikri, insanları ayıya dönüştürme gibi fantezileri olan cadılarla karşılaşabileceğimizdi. En azından ben bunu anladım.
İzleyin, izletin kısacası.
İki ayı... Bir kız. Kötü çocuğu mu seçecek? Yoksa kibar çocuğu mu? İmkansızların hikayesi... Aşk, tutku, ihanet.... Hiç böyle bir hikaye okumamıştınız...
İKİ AYI BİR KIZ.
Nivyork #1 Best Selır
YAKINDA TÜM KİTAPÇILARDA.
Biliyorum. Tamam. Yine sustum. Üzgünüm, ama bunu yapmadan da duramazdım sşaldfkjsdşlkfj
 Son olarak aslında kitaplardan bahsetmem gerekiyordu. Ama son 4-5 saattir molalarla karışık, dikkatim dağıla dağıla yazdığım bir yazı olduğundan gerek ben sıkıldım gerekse yazı iyice saçmalaştı. Yakın bir zamanda muhtemelen bir de kitaplar üzerine yazı yazarım. Ne kadar yakın olur bilemeyeceğim tabi şu an. Beynim yandı. Ayrıca ben pazartesi fizik sınavı olan zavallı bir yavrucağım. Fazla yüklenmeyeyim kendime. Ehehehe.
Size de şimdiden iyi tatiller. Yarıyıl tatiline giremeyecek kadar yaşınız büyükse de (Ki o yaşta benim gibi bir malı okuyorsanız artık zaman kaybının ötesine geçen bir yöntemle zaman harcıyorsunuz demektir. Yaşıtlarım için bile zaman kaybı çünkü...) lütfen ekrandan uzaklaşın. Gözlerinizi kırpıştırın. Ve hala akıl sağlığınız yerindeyse mutluluktan ağlayın. Ama bunu yapmayı reddederseniz ve okumaya devam ederseniz de en azından iyi bir hafta sonu geçirmenizi dilediğimi bilin.

Bunu neden yazdım bilmiyorum. Muzlar ve açlık başıma vurdu. Bilgisayar da ısındı zaten elim yanıyor yazarken.(Sanki elim yanmasa bile kayda değer bir şeyler yazabileceğim de...) İyakşamlar.

4 yorum:

  1. NİNJA-SAMA YENİ BİR YAZI EKLEMİŞŞŞŞŞ!!!!! TwT *w* *^* Yattaruyooo!!! *bir takım anlamını bilmediğim yüz ifadeleri ve anlamsız sevinç nidaları*
    Öhöm... Ben de Ninja-sama nerelerde diyordum. Zaten kimse yazı eklemiyor (baka okul baka!!!), kendi kendime bloggerda mallanıyorum ama sen neredeydin yahu? (Utanmasam neden yazılarını sildieeen diye de çığıracağım da sanal-Ninja-sama-tekmesi'nden de korkuyorum >-<)
    Öhöm (x2) Kuroshitsuji cidden güzel seriydi. Gotik bir arkaplanı olmasına rağmen, bence dram gibi değildi, yani senin gibi ben de Kuroshitsuji de çok gülmüştüm. Mangadan koptuğu kısımda biraz saçmaladığı doğrudur ama Sebastian ve Ciel varsa her şekilde izlenir. u_u
    O "inanılmaz aptal" hizmetkarlara zaten bayılmıştım (özellikle Finny ve şu devamlı burnu kanayan kız- animenin "tuzu biberi"ydiler bana göre) ama niyeyse herkesin bayıldığı Grell'i sevememiştim. ._. Sebastian sadece Ciel'indir!!! Ama Ciel ve Sebastian cidden çok iyilerdi ya... Hele Ciel'in o soğuk tavırlarıyla tiksinti krizleri (onlar olmasa bile kıyafeti yeter - en yakın zamanda bir tane edineceğim, tam benim tarzım u_u *edinemeyecek*), Seboş'un yaptığı yemekler ve kristal yemek takımlarıyla bilmem ne porselenlerini birilerine fırlatıp durması... Aaah, anılar. *w*
    O karakterlerin duygu dolu geçmişleri şeysini ben de bayık buldum. Bu animeye gitmeyen bir şeydi bence.
    Brave konusunda sana tamamen katılıyorum. Tamam, kız annesini ve geleceğini (damatları geri gönderme planı çok zekiceydi u-u) kurtarmayı başardı ama açıkçası diğer Disney ya da o tür filmlerdekinden daha büyük bir cesarette göstermedi hani. Bu sefer ortada aşk meşk meselesi olmamasına rağmen kader hakkında klasik bir Disney filmiydi işte. Tamam, klasik değildi de (Disney filmleri kolay kolay aşk meşk mallanmalarına girmeden bitmez ve bilirsin baş karakter kızsa her zaman mükemmeldir vb.)kader olayı... -<- Bence de filmin asıl teması anne-kız kavgaları ve çıkarılması gereken ders de "cadılara güvenmeyin, çünkü psikopat çıkabilirler"di.
    Efsane Beşli'yi ise izleyemedim. Fakat istiyorum. Fazlasıyla. O Jack denen çocuk. İyiymiş.
    Neyse, neredeyse yazı kadar uzun yorum yazdım, ben kaçar. (Mbehlül mkaçar...) Ama şunu da söyleyeyim ki senden daha uzun bir yaz... AAAHHH!!! Tamamam, sıstım sıstım.
    Not: Sheri'nin "tamamen pedofili iblis uşaklar ve onların transeksüele kayan fetişleri olan bebe efendileri..." yorumuna da kahkahalarla güldüm (?) ve bir yere kadar doğru sayılır aslında ama fetiş? Ne fetişi vardı? Ben fark etmedim de. ._.
    Notnot: "Daha ızın yaz" kısmında da şaka yazıyordum, şu yorumu bile tamı tamına 1 saatte yazabilmiş bir insanım ama silmeye de üşendim. Cidden yazı yazmak çok uzun sürüyor. -<-
    Notnotnot: Bu arada bu yazıda çok fazla ifade kullanmışım nedense ama onları da silmeye üşeniyorum şimdi. Ne oluyorsa bana? "Kawaii-neko-desu :3" kızına dönmüşüm resmen. Ne ise. İğrendirdikçe tiksindiriyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de Finny ve Meirin'i çok seviyorum. Finny, böyle... Kız gibi. Meirin de hardcore fujoshi. Gmwdmg
      Grell'e gelince, başta ben de ona ısınamamıştım ama o kadar arsız ve gerizekalıydı ki sonunda dayanamayıp onu da sevmeye başladım.
      Yorumunu ağzım yarım karış açık okudum, çok güldüm, ama şu an yazı yazmaktan beynim durdu. T_T üzgünüm adam akıllı bi cevap yazamıycam. ;0;
      HE, Bİ DE İZLE SEN CEK FUROSTU, İZLE İZLE. UvU

      Sil
  2. NİNJA-SENSEİĞĞ!!!! nağbeğ? .w. Yazılarını okumayı harbiden çok özlemişim, karne gününde okumak yemin ederim ilaç gibi geldi. Kuroshitsuji'ye ne zamandır başlamak istesemde yeni sezon animelerini takip etmekten vakit bulamadım. Takip ettigime de deyse neyse. Hepsi gene dandik, 12-13 bölümlük animeler... Code: Breaker hariç tabi. O kısa olsa da harbi iyiydi.
    Efsane Beşli hakkında hiiiiiiçbirrr yorum yapmayacağım çünkü TAMAMEN aynı şeyleri düşünmüşüz! o.o Tabi biz salona girdiğimizde iğne atsan yere düşmeyecek dörtte üç buçuğunu çocukların oluşturduğu bir kalabalık vardı. Neeeyse. Ben yazılarını gercekten çok özlemişim sensei ;A; bu arada şablon diyorum çok havalı ;))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Animasyonlara bebe sürüsüyle girmek berbat oluyor zaten. Arkadan koltuğu tekmeleyen mi dersin, kafana tükürmeye çalışan mı, yoksa çığlık atıp ağlayan mı...
      Bu arada sen daha arka plandaki kedinin patilerini görmedin bebişim ;))))) eki eki eki :')))))

      Sil