19 Kasım 2015 Perşembe

ne var

Beynim yanıyor.
Elimde olmayan, asla olmayacak şeyleri kıskanıyorum.
Orta yaş krizinden öte bir şeydeyim sanırım şu an.
İs kokusuyla sarhoş oluyorum.
Her gün farklı bir ergen şarkısına takıp 50 kere dinliyorum.
Benim hayatımda bir şey ne kadar boktan olabilirse o kadar boktan gidiyor.
Nasıl asla her şey iyi denilebilecek kadar iyi olmuyorsa aynı şekilde kötü de olmuyor.
Kısaca hayatım yavan, tatsız, sası.
Kafama göre aileme tavır alıyorum.
Bok atacak bok birikintilerim azalıyor.
Ne kadar yalnız ve gereksiz bir insan olduğumu tekrar tekrar fark etmek üzücü.
Gözlerimi oyup beynimi akıtmak istiyorum.
Ben.
Ben.
Ben.
BEN.
Gereksiz benliğim gibi gereksiz işlerle meşgul olmayı seviyorum.
Rezillik emerek yaşıyorum.
Sefillik soluyorum.
Bıktım artık.
Yıllardır bıkıyorum.
Bıkmak sonmuş gibi geliyor ama değil.
Sütler bazen çok yağlı olur bazen az yağlı ya, ben hangisiyim çözemiyorum. Üzerime bir kişilik çöktü bazen kaymak gibi kolayca ayırt ediliyor bazen de az yağlı sütün kaymağı gibi böyle nerede olduğu belirsiz. Kafasına neresi eserse orada.
Yani yapay kişiliğim çatlaklardan içeri sızıyor.
Kültür çatışması yaşıyor olabilirim. Ama garip olan üniversite yüzünden değil.
Haha, hayatımda genel olarak gerçekleşen ilginç bir şeyin sıçtığımın üniversitesi yüzünden olması imkansız gibi bir şey.
Neden Türkçe'de kıskançlıktan başka hissettiğimi açıklayabilen bir kelime yok?
İmrenmek çok iyimser, kıskançlık fazla yüzeysel.
Hayatıma bir oyuk açıp, o oyuğa heyecanlı şeyler sokup tıkıştırmak istiyorum.
İnsanların bir şeyler yaparken o şeyden gerçekten zevk aldığını görmek beni daha derine itiyor.
Neden hiç bir yere uyamıyorum?
Kendimi ben böyle yaptım.
Ve onlar yaptı.
O kadar yoruldum ki.
Uyumak istemiyorum.
Yürümek istemiyorum.
Bir şeyler şöyle olsaydı ve ben böyle yapmak zorunda olmasaydım(ama zorundayım) hayat belki eğlenceli olurdu. (Ve onlardan daha iyi olurdum.)
Evet çıra-can.
İç acıtıcı şekilde hayattan zevk almayan, alamayan ve muhtemelen de almayacak, alamayacak kişi.
(Eğer elimde olsaydı.)
Stres hormonunu hissedebilmek bir yetenek değil sanırım çünkü stresi hissediyoruz yani insanlar olarak.
Beynim sıkışıyor.
Stabil bir hayat olsa ölene kadar öyle yaşar mıydım?
Hayır, hayır, hayır.
Sürekli bu şarkıyı dinlesem, sürekli bu yatakta uzansam, sürekli kucağımda bu bilgisayar olsa, sürekli bir şeyler yazsam.
Hayır.
Kendimden nefret etmek istemiyorum.
Kendimden kaçmak istemiyorum.
Kendimi bulamamak istemiyorum.
Kendime zaman bulamamak istemiyorum.
Boğulup gitmek istemiyorum.
Beynim sulanıyor.
Saçmalıyorum.
Efor harcamamak için kendini açıklamamak doğru mu, asla kimseye anlatamayacağın dinletemeyeceğin şeyleri anlatmaktan vazgeçmek doğru mu?
Doğrulaşıyor.
Doğrular ne, yanlışlar ne?


neden insanlara mecburum ben
tüm düşünce yolumu bozdunuz moronlar
bok yiyoooooooon

1 yorum: